🎽 Bir Çiçek Çizdim Bu Akşam Avucuma

11:40 Bir Aş Hikayesi 12:10 Masumlar Apartmanı 15:40 Gönül Dağı 19:00 Ana Haber 20:00 Tomris (Yabancı Sinema) 23:25 Balkan Ninnisi 03:15 Gönül Dağı. Tomris adlı filmin detaylarına buradan ulaşabilirsiniz 👇🏼 Bir çiçek çizdim bu akşam avucuma, Tam da bu nedenle bu kitapta bir araya gelen çoğu yazı, Didem Madak'a sadece edebiyat eleştirisinin perspektifinden bakmak yerine, daha geniş Bu akşam hayalin canlandı gözlerimde ışık oluyorsun bana karanlık gecelerimde yıllanmış şarap gibi yanıyorsun içimde bu akşam seni ölesiye özledimbu akşam seni görmek istiyor gözlerimsıcak ellerini tutmak istiyor ellerimsevginle dolup taşmak istiyor kalbimbu akşam seni ölesiye özledimbu akşam seni senden son defa istiyorumdayanacak gücüm kalmadı Gecehüzünlenen bir dost Kederliyim bu akşam,tarumar olan yüreğimle bir uçurumdayım.Üzüntüm keşkelerimde saklı,sana söyleyemediklerim deBakarsam anlarsın diyeceğim ama bakamadığım gözlerimde saklı senin hayalin. Ve bir gün yabani bir çiçek bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse sapında muhakkak iki çiçek açacak : biri sen biri de ben. Ben daha ölümü düşünmüyorum. Ben daha bir çocuk doğuracağım. Hayat taşıyor içimden. Kaynıyor kanım. Yaşayacağım, ama çok, pek çok, ama sen de beraber. Ama ölüm de korkutmuyor beni. Can çok huysuzdu dün akşam. Ben de sakinleşmesi için ona 2 kap, bir kaşık ve biraz nohut verdim. Sonuç, inanılmaz bir konsantrasyon ve keyifle geçen tam BİRBUÇUK saat.. Doldur, boşalt, dökülenleri topla. Kaşıkla doldur, elle doldur. Bardakla kürekleyerek direk doldur. "Bisürü doldu, bi sürü doldu" diye sevin. Resimde gördüğünüz şablonu kurşun kalem ile Etamin kumaşına çizdim. En küçük boy kasnağa göre yapıp işledim. Bu ilk deneyimim bunu aslında jean pantolona Yama yapma fikri bende şöyle oluştu, instagramda şuanda hatırlayamadığım bir sayfada birini pantolonunda böyle bir çizim vardı. Bir tatlı seda çıkmadadır bestelerinden: Bir zülfü perişana yine yaktım abayı: Birlikte bir akşam yine mey nuş edelim gel: Subhi Ezgi (Neyzen, Tanbûrî, Albay, Dr. Mehmet, Zühdü (1869 – 12.04.1962) Bitmez tükenmez bu dert ömür diyorlar buna: Selahaddin İçli (1923 – 2006) Bu akşam bütün meyhanelerini dolaştım Ben iki kişilik bir kabilenin me isimli kölesiyim. Çünkü sen acıktığında me diye ağlıyorsun ve bu ismimi seviyorum reis! Canım kızım, cehaletimden şair oldum Annesizlikten. Sen sakın şair olma!” “Anlatarak bitiriyorum hayatımı Bilmiyorum başka nasıl bitirilir bir hayat. Bir çiçek çizdim bu akşam avucuma, unutamamsende beni unutma ne olursun. belki bir gün karşına cıkacagım. o gun bile hala seni seviyor olacagım. Saçmalama nolur çare çok nasıl gidersin. İstedigin herşey sanki yok değer mi dersin. Başkaları bilmez görmez o nasıl bir duygu. Al elini kalbime bir ko işte gerçek bu. Her yer soğuk hep karanlık. Ömrün yetmiş yılı yararlılıkla, doğrulukla, sevecenlikle, iyi niyetle geçmişse ve bu yıllar onurunu hiç yitirmemiş bir ruhun, canlılığını hiç yitirmemiş bir beynin yaşamıysa, bunlar yetmelidir insana, çünkü, bunlardır sonsuz ve ölümsüz olan ve böyle yaşamış birinin on yılı başkalarının otuz yılına değerdir. Birçiçek çizdim bu akşam avcuma. İsmini herşey koydum. Simli ojeler sürdüm yalnızlıktan sıkıldığımdan. Müsveddesi gibi şimdi tırnaklarım. Yıldızlı bir gecenin. Yıl 2000. Tekke ve zaviyeleri kapatıldı kalbimin. Tombul güvercinler dolaşırdı kiremit çatısında. Bulutlar akardı paçalarından, uğuldarlardı. Ezco. Edebiyat sahnesinin çiçekli ve anne kokan şiirlerinin güzel kadın şairi, Didem Madak’ın hayat hikayesidir. Didem Madak, 8 Nisan 1970’de İzmir’de doğar. Annesi Füsun, Madak doğduktan 6 yıl sonra şiirlerinde bahsettiği uzun siyah saçlı kız’ Işıl’ı dünyaya getirir. Öğretmen olan anne babaları ile birlikte çok mutlu olan bu iki kız kardeş aynı zamanda çok iyi arkadaştırlar. “Işıl çocuktu o zaman, ben de öyle, Mevsim kesin yazdı, karpuzdan feneriyle, Hani her çocuğu başka bir çocuğa yaklaştıran bir şarkı vardır ya, Kıyıya yanaşan bir gemi gibi.” Zorluklarla geçen çocukluk yılları Didem Madak’ın çocukluğu fırtınalı geçmiştir. 12 Eylül döneminde babası okul müdürüyle tartıştığı için Uşak’a sürülür. Fakat annesi Füsun Hanım’ın tayini çıkmadığı için kızlarıyla birlikte Burdur’da kalır. Ülkenin çok karışık bir süreçten geçtiği bu dönemde yalnız kalan Füsun Hanım ve kızları korku dolu günler geçirir. Füsun Hanım bir gün, geceleri onları uyutmayan arka bahçedeki mısır yapraklarının hışırtılarını engellemek için bıçakla hepsini yok eder. Madak’ın her şiiri yaşanmış bir anıdır… Bu olayla ilgili de şu dizeleri yazmış defterine; “Sen bir çocuk romanı annesi ol isterdim. Ölü mısır tarlaları hışırdıyordu Ve kalbimde çıngıraklı yılan sürüleri Diye başlayan bir çocuk romanında.” Annesini kaybettiği onu şiire iten yıllar Didem Madak 13 yaşındayken, henüz 38 yaşında olan annesini beyin kanseri nedeniyle kaybeder. Madak’ın zorlu günleri başlamıştır. “Ölen her kadın için şiir yazdım. Onları Muc’a evin karşılığında verdim, Çok ucuza. Artık bütün üzgün oluşlarımın adı Anne!” Füsun Hanımın ölümünden kısa bir süre sonra babası ikinci evliliğini yapar. Bu evlilik artık Didem ile babasının arasına bir duvar örmüştür. “O günleri hatırlayınca Edip Cansever’in şu dizesi gelir aklıma Bir azarlamayla ölümü düşünen çocuklar gibi…’ Bir azarlanmayla ölümünü düşünen çocuklar gibi.” Hayatın elini beline koymuş sinirli bir üvey anne gibi bizi azarladığını ve kardeşimle el ele tutuşup hayallerden balkonumuza sığındığımızı hatırlıyorum.” Bu olay sonrasında babası için de tabii ki birkaç dize yazmıştır Didem Madak; “Babam… Çıkarılmış bir adam bütün fotoğraflardan. Kader neydi sanki o zaman, Masada açık unutulmuş Turuncu kulaklı bir makastan başka…” “Yaşasaydın, hayatının ortasına Güller yığan bir adam olsun isterdim babam.” Bir gün Işıl’la oturup annesinden onlara bir şey kalmamasından yakınırken, teyzeleri onlara hayatlarını değiştirecek birkaç hediye verir. Bu hediyeler el yazması bir şiir defteri ve Varlık Dergisi koleksiyonudur. Bu andan sonra Didem Madak şair olur işte… Üniversite yılları ve ilk evliliği Tüm yaşadıklarını kaleme dökmeye başlayan Madak Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne başlar. Üvey anne ve babasıyla yaşadığı evden ayrılmak istediği için kendince bir yöntem bulur. Birinci sınıfta tanıştığı biriyle gizlice evlenir, evden ayrılır ve okulu bırakır. “Ardımda kırık bir ayna Üvey anneleri hayatımın. Batsın diye güneşe tempo tutan o kız çocuğu… Evden kaçışımın pembe spor ayakkabıları vardı. Hüzün neydi sanki o zaman Artık kullanılmayan dikiş makinası annemden kalma.” Evden kaçışı sonrasında çok zor dönemler geçiren Didem Madak, birçok farklı işte çalışır geçimini sağlamak için. Genç yaşta yaptığı evliliği pişmanlıkla sonuçlanır ve boşanır. Boşandıktan sonra maddi sorunlarla boğuşur ve bir bodrum katında yaşamaya başlar. Bu eve taşındıktan sonraki halini “Birden yazmaya başladım.” diye ifade eder. Bodrum katında yaşadığı tüm zorlukları anlatır şiirlerinde. Bir söyleşide “Rutubete dayanıldığı sürece şiir yazmak için çok iyi yerler.” diye bahseder bodrum katından. Didem Madak, bu dönemde çok yalnız kalır. Kardeşi Işıl, sadece süt ve çikolata yiyerek ayakta durduğunu, hayattan memnun olmadığını, hiçbir şeyin istediği gibi gitmediğini anlattığını söyler. Didem Madak, üç yıl boyunca kaçar sevdiklerinden. Yakın arkadaşı Müjde Bilir bir röportajda onun kaçışını şöyle anlatıyor “Didem beni bir akşam aradı ve annesini özlediğini anlattı. Taksiye binip bana gelmesi için ikna ettim. Geldiğinde mahcup ve çekingendi. Anne şefkatine duyduğu özlem derinden belli oluyordu. Çok mutsuzum’ dedi. Ertesi gün buluşmak için sözleştik. Ancak Didem gelmedi. Didem’in evine gittiğimde duvara iliştirilmiş bir not buldum. Sevgili Müjde, Maviş Anne içimden hiçbir şey söylemeden gitmek geldi. Seni seviyorum. Dün gecenin şiiri zaten yazılmıştı, ben sadece kaleme alacağım.’” Müjde Bilir için yazdığı şiirde şöyledir; “İki kendim varmış maviş anne Biri benmişim biri mutsuz Ben ölürsem maviş anne, mutsuz için dünyanın bütün sabahlarına bir bilet al. Ben ölürsem mutsuza iyi bak! “ “Kadınlık kimliğimden sıyrıldım” Sonraki üç yıl boyunca Madak’tan haber alınamaz. Sadece kardeşi Işıl’ın yanına gider ara sıra. Gidişlerinden birinde Işıl’ı çok şaşırtır. Örtünmüş olarak çıkar karşısına. “Örtündüm ben… Her şeye karşı… Kadın kimliğimden de sıyrıldım. Bu beni rahatlattı.”der. Didem Madak, bu dönemde tasavvufla ilgilenir. Kardeşi Işıl Madak’ın bu dönemiyle ilgili “Çok umutsuzdu. Kapanarak bu durumdan bir çıkış yolu bulacağını umdu. Ablam o dönemden inanarak kurtuldu. Yoksa kayıp gidecekti. Hukuk Fakültesi’ni de bu dönemde bitirebildi.” der. Bu durumu da şiirlerinde şöyle anlatıyor şair “Allah benim çaresizliğimdi, artık konuşabileceğim kimsem kalmadığı için konuştuğumdu.” Çok şey yaşadığı bu dönemi “Ah’lar Ağacı” şiiriyle anlatır “Ben acılarımın başını Evcimen telaşlarla okşadım bayım. Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum. İnsan kaybolmayı ister mi? Ben işte istedim bayım.” “Grapon Kağıtları” Bu dönemde kardeşi Işıl, İnkılap Kitapevi 2000 Şiir Ödülü’ yarışmasından bahseder. Didem Madak bununla ilgilenmeyince kendisi bütün şiirlerini toplayarak yarışmaya gönderir. Üstünden bir süre geçtikten sonra “Grapon Kağıtları” dosyasının yarışmayı kazandığı haberi gelir. Didem Madak, bu süreçte internette şair ve avukat olan biriyle tanışır. Şair olmasından çok etkilenerek bu adamla buluşur. Günün sonunda genç adam bir şiir yazmalarını teklif eder. Adam, ikinci buluşmada kendi şiirini okur. Sıra ona geldiğinde ise Didem şu şiiri okur; “Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca Alt katında uyumayı bir ranzanın Üst katında çocukluğum… Kâğıttan gemiler yaptım kalbimden Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı. Aşk diyorsunuz, Limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!” “Kadın kimliğine geri dönüş” Ödül töreni için İstanbul’a giden Madak, yarışma öncesinde örtüsünü çıkarır. Bu bir nevi onun tabiriyle “kadın kimliğine geri dönüş” sayılabilir. Didem Madak, ödülünü aldıktan sonra İstanbul’da yaşamaya başlar. Bir süre sonra eşi Timur ile evlenir ve 3 yıl sonra kızı Füsun’u dünyaya getirir. Anne kokan şiirleriyle veda ettiği yıllar Kızının doğumundan sonra şiir yazamayan Madak tıpkı annesi gibi kansere yakalanır. 24 Temmuz 2011’de yani 41 yaşında kolon kanseri nedeniyle yaşamını yitirir. Didem Madak’ın ödül töreni sırasında tanıştığı arkadaşı Şükran Yücel’e gönderdiği e-postadaki metin şöyledir “Canım Kızım Sana mektup yazacağım. Çünkü artık başka bir şey yazamıyorum. Bu konuda pek de dertli değilim doğrusunu istersen. Sen bana belki bugüne kadar yazdığımdan başka türlü bir yazı yazmayı öğretirsin. Kendimi bir sonbahar ağacı gibi hissediyorum. Mutlu bir sonbahar ağacıyım ben. Yere düşen yapraklarımı eğilip topluyorum. Saçıma tutuyorum. Bakın yakışmış mı diye soruyorum. Sonra yaprakları havaya savuruyorum. Ben iki kişilik bir kabilenin me isimli kölesiyim. Çünkü sen acıktığında me diye ağlıyorsun ve bu ismimi seviyorum reis! Canım kızım, cehaletimden şair oldum… Annesizlikten. Sen sakın şair olma!” “Anlatarak bitiriyorum hayatımı Bilmiyorum başka nasıl bitirilir bir hayat. Bir çiçek çizdim bu akşam avucuma, İsmini her şey koydum. Simli ojeler sürdüm yanlızlıktan sıkıldığımdan, Müsveddesi gibi şimdi tırnaklarım, Yıldızlı bir gecenin” Bugün; Türkiye’nin en çok çiçek, anne, evlat ve kardeş Sevgi’si kokan şairi Didem MADAK öldü… “Çiçekli şiirler yazmak istiyorum bayım!” diyen hani… Kısacık ömrüne sığdırdığı acıklı sözlerin kraliçesi “Acıklı sözler kraliçesiyim ben! Yağmur, bir daktilo kız kadar hızlı. Hızlı, daha hızlı. Fazla vaktim kalmadı! Artık ifadem alınmalı…. Asaletim de sizin olsun baylar, rezaletim de! Beni bir sütyen lastiğiyle asın…” Acı dolu Şiir’lerin şairi öldü bugün “Sonra gittin! Çocuk oldum bir daha, ağladım. Kaç şiir, kaç kere sular altında kaldı. Kitaplar, aşk, her şey. Her şeyi son bir kere daha kurtaramazdım. Keşke nane şeker gibi mentollü bir buluttan doğaydım.. Keşke dünya toz şekeri ile kaplı olsaydı! Çocuk oldum sonra ağladım, Yağmur bile beni ayıpladı. Söz dedim, söz verdim. Ruhumu gömdüğüm yer hâlâ belli. Güneşi özledim, sonra seni… Keşke gölgesine razı bir fesleğen olaydım…” *** “On dört yaşındaydı ruhum bayım, Bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı. Protez bacaklar taktılar ruhuma ince ve beyaz, Gıcırdaya gıcırdaya dolaştım şehri…” diyerek, 38 yaşında kaybettiği annesi Fisun’u yazan. Acıyla yoğrulmuş dizelerin şairi… Annesini kaybettiği yıl doğan kızına, bir harf farkla annesinin ismini verdi… Büyükannesi göremedi Füsun’u… O da doyamadı… Füsun 3 yaşındayken bu hayata veda etti. Bundan tam 11 yıl önce, 23 Temmuz 2011’de… Bundan tam 11 yıl önce; hayatın acı gerçeklerini yüzümüze yüzümüze vuran Şair’i öldü dostlar… *** “Ay Işıl’a Sığışmıştı” adlı şiirinde “Işıl çocuktu o zaman, ben de öyle. Mevsim kesin yazdı, karpuzdan feneriyle… Hani her çocuğu başka bir çocuğa, Yaklaştıran bir şarkı vardır ya Kıyıya yanaşan bir gemi gibi. O akşam ay Işıl’a sığışmıştı, Işıl çocukluğuna… Çocukluğumuz mor bir zambağa… Hani her çocuk zaman zaman, Kendini mor bir zambağın içinde düşler ya! Hani o iki çocuk birbirine gülümser sonra. Zambağın içine bir çiy tanesi düşer. Koşuşan iki ateş gibi konuşmuştuk. İki küçük geveze gece sineğiydik. Düşlerimiz el ele tutuşmuştu. El ele tutuşmuş iki kelebek gibi. Gidecektik, kaçacaktık buralardan. Uzak ülkeler düşlemiştik. Büyük gemiler yüzmüştü ruhumuzda… Ben Işıl’ın yelkenini üflememiştim. Bensiz uzaklara gitmesin diye. Pirinç taneleri savurmuştuk havaya, Grapon kâğıtları, konfetiler… Fener alayı geçmişti gözlerimden. Işıl sevinçle alkışlamıştı. Bir daha hiç ay Işıl’a sığışmamıştı… O akşamki gibi, O akşamki kadar büyük, Siyah saçlı bir mucizeydi sanki ay. Ateşe atmıştık biz onu. İnce ve beyaz bir kemik gibi… Susmuştuk; Peygamberler inmişti hayatımıza, Donuk fotoğraflar, yalanlar, kitaplar… Susmuştuk; Bir baykuş, Kapı aralığına sıkışmış bir ruh gibi bağırmıştı… Susmuştuk; Bir daha hiç ay, Işıl’a sığışmamıştı. Ayın yerinde kara bir delik kalmıştı…” diyerek, kardeşine duyduğu Sevgi’yi, içindeki bitmek bilmeyen aforizmalarıyla, sıcacık yaşanmışlıklarıyla anlatan dizelerin şairi… Tüm Şiir yüreklilerin kıymetlisi… Tireli hemşehrim… Dedim ya Türkiye’nin en çok çiçek, anne, evlat ve kardeş sevgisi kokan şairi bugün öldü dostlar… *** “Müsveddeler” şiirinde “Lokum getirmişti ve kitap, Ben ruhunu getirsin istemiştim oysa…” dedikçe acıtan, acıdıkça yazan Didem MADAK öldü bugün… Şiir’leri bir güvercin gibi havalandı da gökten üzerimize yağdı… “Anlatarak bitiriyorum hayatımı, Bilmiyorum başka nasıl bitirilir bir hayat. Bir çiçek çizdim bu akşam avucuma, İsmini her şey koydum… Simli ojeler sürdüm yalnızlıktan sıkıldığımdan; Müsveddesi gibi şimdi tırnaklarım, Yıldızlı bir gecenin…” Kim bilir daha neler anlatacaktı ya, dar vakitlere sığdırdı onca Şiir’ini… Kedilerden, muhabbet kuşlarından, çikolatadan, Pulbiber Mahallesi’nden, ahlat ağacından yana boldu lafları oysa… Bir hastalık geldi, bırakmadı yakasını. Kolon kanserinden öldü Didem MADAK… Tam 11 yıldır aramızda değil; yitik bir zamanda, başka bir diyarda belki… Belki bizi bekliyor, tüm Şiir yüreklileri… 3 yaşında bir kız annesiyken ve 41 yaşındayken henüz; 23 Temmuz 2011’de, İstanbul’da ayrıldı aramızdan… “Ölüm, çok iri bir sözcük değil bayım…” diyerek… Ruhun şâd olsun Didem MADAK… Işıklar içinde uyu hemşehrim, toprak incitmesin seni, huzurla… Anısına ve muhteşem üretimlerine saygıyla… Detay.. Edebiyat sahnesinin çiçekli ve anne kokan şiirlerinin güzel kadın şairi, Didem Madak’ın hayat hikayesidir. Didem Madak, 8 Nisan 1970’de İzmir’de doğar. Annesi Füsun, Madak doğduktan 6 yıl sonra şiirlerinde bahsettiği uzun siyah saçlı kız’ Işıl’ı dünyaya getirir. Öğretmen olan anne babaları ile birlikte çok mutlu olan bu iki kız kardeş aynı zamanda çok iyi arkadaştırlar.“Işıl çocuktu o zaman, ben de öyle, Mevsim kesin yazdı, karpuzdan feneriyle, Hani her çocuğu başka bir çocuğa yaklaştıran bir şarkı vardır ya, Kıyıya yanaşan bir gemi gibi.”Zorluklarla geçen çocukluk yıllarıDidem Madak’ın çocukluğu fırtınalı geçmiştir. 12 Eylül döneminde babası okul müdürüyle tartıştığı için Uşak’a sürülür. Fakat annesi Füsun Hanım’ın tayini çıkmadığı için kızlarıyla birlikte Burdur’da çok karışık bir süreçten geçtiği bu dönemde yalnız kalan Füsun Hanım ve kızları korku dolu günler geçirir. Füsun Hanım bir gün, geceleri onları uyutmayan arka bahçedeki mısır yapraklarının hışırtılarını engellemek için bıçakla hepsini yok her şiiri yaşanmış bir anıdır… Bu olayla ilgili de şu dizeleri yazmış defterine;“Sen bir çocuk romanı annesi ol isterdim. Ölü mısır tarlaları hışırdıyordu Ve kalbimde çıngıraklı yılan sürüleri Diye başlayan bir çocuk romanında.”Annesini kaybettiği onu şiire iten yıllarDidem Madak 13 yaşındayken, henüz 38 yaşında olan annesini beyin kanseri nedeniyle kaybeder. Madak’ın zorlu günleri başlamıştır.“Ölen her kadın için şiir yazdım. Onları Muc’a evin karşılığında verdim, Çok ucuza. Artık bütün üzgün oluşlarımın adı Anne!”Füsun Hanımın ölümünden kısa bir süre sonra babası ikinci evliliğini yapar. Bu evlilik artık Didem ile babasının arasına bir duvar örmüştür.“O günleri hatırlayınca Edip Cansever’in şu dizesi gelir aklıma Bir azarlamayla ölümü düşünen çocuklar gibi…’ Bir azarlanmayla ölümünü düşünen çocuklar gibi.” Hayatın elini beline koymuş sinirli bir üvey anne gibi bizi azarladığını ve kardeşimle el ele tutuşup hayallerden balkonumuza sığındığımızı hatırlıyorum.”Bu olay sonrasında babası için de tabii ki birkaç dize yazmıştır Didem Madak; “Babam… Çıkarılmış bir adam bütün fotoğraflardan. Kader neydi sanki o zaman, Masada açık unutulmuş Turuncu kulaklı bir makastan başka…” “Yaşasaydın, hayatının ortasına Güller yığan bir adam olsun isterdim babam.”Bir gün Işıl’la oturup annesinden onlara bir şey kalmamasından yakınırken, teyzeleri onlara hayatlarını değiştirecek birkaç hediye verir. Bu hediyeler el yazması bir şiir defteri ve Varlık Dergisi koleksiyonudur. Bu andan sonra Didem Madak şair olur işte…Üniversite yılları ve ilk evliliğiTüm yaşadıklarını kaleme dökmeye başlayan Madak Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne başlar. Üvey anne ve babasıyla yaşadığı evden ayrılmak istediği için kendince bir yöntem bulur. Birinci sınıfta tanıştığı biriyle gizlice evlenir, evden ayrılır ve okulu bırakır.“Ardımda kırık bir ayna Üvey anneleri hayatımın. Batsın diye güneşe tempo tutan o kız çocuğu… Evden kaçışımın pembe spor ayakkabıları vardı. Hüzün neydi sanki o zaman Artık kullanılmayan dikiş makinası annemden kalma.”Evden kaçışı sonrasında çok zor dönemler geçiren Didem Madak, birçok farklı işte çalışır geçimini sağlamak için. Genç yaşta yaptığı evliliği pişmanlıkla sonuçlanır ve boşanır. Boşandıktan sonra maddi sorunlarla boğuşur ve bir bodrum katında yaşamaya başlar. Bu eve taşındıktan sonraki halini “Birden yazmaya başladım.” diye ifade katında yaşadığı tüm zorlukları anlatır şiirlerinde. Bir söyleşide “Rutubete dayanıldığı sürece şiir yazmak için çok iyi yerler.” diye bahseder bodrum Madak, bu dönemde çok yalnız kalır. Kardeşi Işıl, sadece süt ve çikolata yiyerek ayakta durduğunu, hayattan memnun olmadığını, hiçbir şeyin istediği gibi gitmediğini anlattığını Madak, üç yıl boyunca kaçar sevdiklerinden. Yakın arkadaşı Müjde Bilir bir röportajda onun kaçışını şöyle anlatıyor “Didem beni bir akşam aradı ve annesini özlediğini anlattı. Taksiye binip bana gelmesi için ikna ettim. Geldiğinde mahcup ve çekingendi. Anne şefkatine duyduğu özlem derinden belli oluyordu. Çok mutsuzum’ dedi. Ertesi gün buluşmak için sözleştik. Ancak Didem gelmedi. Didem’in evine gittiğimde duvara iliştirilmiş bir not buldum. Sevgili Müjde, Maviş Anne içimden hiçbir şey söylemeden gitmek geldi. Seni seviyorum. Dün gecenin şiiri zaten yazılmıştı, ben sadece kaleme alacağım.’”Müjde Bilir için yazdığı şiirde şöyledir;"İki kendim varmış maviş anne Biri benmişim biri mutsuz Ben ölürsem maviş anne, mutsuz için dünyanın bütün sabahlarına bir bilet al. Ben ölürsem mutsuza iyi bak! ""Kadınlık kimliğimden sıyrıldım"Sonraki üç yıl boyunca Madak’tan haber alınamaz. Sadece kardeşi Işıl’ın yanına gider ara sıra. Gidişlerinden birinde Işıl’ı çok şaşırtır. Örtünmüş olarak çıkar karşısına. “Örtündüm ben… Her şeye karşı… Kadın kimliğimden de sıyrıldım. Bu beni rahatlattı.” Madak, bu dönemde tasavvufla ilgilenir. Kardeşi Işıl Madak’ın bu dönemiyle ilgili “Çok umutsuzdu. Kapanarak bu durumdan bir çıkış yolu bulacağını umdu. Ablam o dönemden inanarak kurtuldu. Yoksa kayıp gidecekti. Hukuk Fakültesi’ni de bu dönemde bitirebildi.” durumu da şiirlerinde şöyle anlatıyor şair“Allah benim çaresizliğimdi, artık konuşabileceğim kimsem kalmadığı için konuştuğumdu.”Çok şey yaşadığı bu dönemi “Ah’lar Ağacı” şiiriyle anlatır“Ben acılarımın başını Evcimen telaşlarla okşadım bayım. Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum. İnsan kaybolmayı ister mi? Ben işte istedim bayım.”"Grapon Kağıtları"Bu dönemde kardeşi Işıl, İnkılap Kitapevi 2000 Şiir Ödülü’ yarışmasından Madak bununla ilgilenmeyince kendisi bütün şiirlerini toplayarak yarışmaya gönderir. Üstünden bir süre geçtikten sonra “Grapon Kağıtları” dosyasının yarışmayı kazandığı haberi Madak, bu süreçte internette şair ve avukat olan biriyle tanışır. Şair olmasından çok etkilenerek bu adamla buluşur. Günün sonunda genç adam bir şiir yazmalarını teklif eder. Adam, ikinci buluşmada kendi şiirini okur. Sıra ona geldiğinde ise Didem şu şiiri okur;"Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyuncaAlt katında uyumayı bir ranzanınÜst katında çocukluğum...Kâğıttan gemiler yaptım kalbimdenKi hiçbiri karşıya diyorsunuz,Limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!"“Kadın kimliğine geri dönüş”Ödül töreni için İstanbul’a giden Madak, yarışma öncesinde örtüsünü çıkarır. Bu bir nevi onun tabiriyle “kadın kimliğine geri dönüş” Madak, ödülünü aldıktan sonra İstanbul’da yaşamaya başlar. Bir süre sonra eşi Timur ile evlenir ve 3 yıl sonra kızı Füsun’u dünyaya kokan şiirleriyle veda ettiği yıllarKızının doğumundan sonra şiir yazamayan Madak tıpkı annesi gibi kansere yakalanır. 24 Temmuz 2011'de yani 41 yaşında kolon kanseri nedeniyle yaşamını Madak’ın ödül töreni sırasında tanıştığı arkadaşı Şükran Yücel’e gönderdiği e-postadaki metin şöyledir“Canım Kızım Sana mektup yazacağım. Çünkü artık başka bir şey yazamıyorum. Bu konuda pek de dertli değilim doğrusunu istersen. Sen bana belki bugüne kadar yazdığımdan başka türlü bir yazı yazmayı öğretirsin. Kendimi bir sonbahar ağacı gibi hissediyorum. Mutlu bir sonbahar ağacıyım ben. Yere düşen yapraklarımı eğilip topluyorum. Saçıma tutuyorum. Bakın yakışmış mı diye soruyorum. Sonra yaprakları havaya savuruyorum. Ben iki kişilik bir kabilenin me isimli kölesiyim. Çünkü sen acıktığında me diye ağlıyorsun ve bu ismimi seviyorum reis! Canım kızım, cehaletimden şair oldum… Annesizlikten. Sen sakın şair olma!”"Anlatarak bitiriyorum hayatımıBilmiyorum başka nasıl bitirilir bir çiçek çizdim bu akşam avucuma,İsmini her şey ojeler sürdüm yanlızlıktan sıkıldığımdan,Müsveddesi gibi şimdi tırnaklarım,Yıldızlı bir gecenin"Didem Soydandan ezan paylaşımıDidem Soydan, mayokinili video paylaştıDidem Arslan canlı yayında isyan etti ÇıldıracağımBülent Serttaş ile oryantal Didem barıştı "Az sevme bilmiyorum ben. Çok sevdiğimdendir bu kadar incinmem..." Anne tarafından Tireliydi, hemşerim de ya; 8 Nisan 1970’de, İzmir’de bir şair doğdu dostlar. Öyle böyle bir şair değil hem. Hayatta kaldığı kısa süre içinde Türk şiirine damgasını vuran… Benden 1 buçuk yıl önce; doğduğum topraklarda, memleketimde Türkiye'nin en çok çiçek, anne, evlat ve kardeş sevgisi kokan şairi doğdu dostlar... "Çiçekli şiirler yazmama kızıyorsunuz bayım! Bilmiyorsunuz darmadağın gövdemi. Çiçekli perdelerin arkasında saklıyorum. Karanlıkta oturuyorum, ışıkları yakmıyorum" diyen, çiçekli şiirlerle acıyı yoğuran şair doğdu bir İzmir baharında... Didem Madak, 52 yaşında... ***** “On dört yaşındaydı ruhum bayım, Bir mermer masanın soğukluğunda yaşlandı. Protez bacaklar taktılar ruhuma ince ve beyaz, Gıcırdaya gıcırdaya dolaştım şehri… …Annem işte öyle bir kadındı! Çocuklar gökyüzüne bakar sorardı Aydede orada ne yapıyor anne? Annem öldüğünde aydede içimde, Yüzlük bir ampul gibi parçalandı..." diyerek; bizi de dize dize parçalayan, şiirlerinde daha çok 38 yaşında kaybettiği annesi Fisun'u yazan... Acıyla yoğrulmuş dizelerin şairi... Annesini kaybettiği yıl doğan kızına; sadece bir harf farkla, annesinin ismini verdi. Büyükannesi göremedi Füsun'u. O da doyamadı... 41'indeyken henüz, kendi "Maşallah"ını geçemedi de, Füsun 3 yaşındayken, 2011'de, İstanbul'da bu hayata veda etti... "Pardon diyorum ayağıma bastığında dünya. Saçlarımın ucundan başlıyor artık kırılma. Kelimelerin tadına bakıyorum. Zehrinden korktuğum acı kelimeler yutuyorum yanlışlıkla..." dedikçe acıtan, acıdıkça yazan Didem Madak, 52 yaşında... ***** Şiirleri; yokluğundan beri yorulmaksızın an be an kanat çırpan bir güvercin gibi havalarda, aforizmalarında her buluştuğumuzda... "Anlatarak bitiriyorum hayatımı, Bilmiyorum başka nasıl bitirilir bir hayat. Bir çiçek çizdim bu akşam avucuma, İsmini her şey koydum… Simli ojeler sürdüm yalnızlıktan sıkıldığımdan; Müsveddesi gibi şimdi tırnaklarım, Yıldızlı bir gecenin…" Kim bilir daha neler anlatacaktı ya, dar vakitlere sığdırdı onca şiirini. Kedilerden, muhabbet kuşlarından, çikolatadan, Pulbiber Mahallesi’nden, ahlat ağacından yana boldu lafları oysa... "Kim bir şairi kırsa Şair gider uzun bir dizeyi kırar mesela… Bilirim kim dokunsa şiire Eline bir kıymık saplanacak… Bilirim kırılmış dizeleri tamir etmez zaman Yorgunum oysa..." Genç yaşına rağmen yorulmuştu artık! Bir hastalık geldi, bırakmadı yakasını."Ölüm, çok iri bir sözcük değil bayım" diyerek... Kolon kanserinden öldü Didem Madak... 11 yıldır aramızda değil; yitik bir zamanda, başka bir diyarda belki. Belki bizi bekliyor, tüm şiir yüreklileri... Ruhun şâd olsun Didem MADAK... Huzurla uyu. Anısına ve muhteşem üretimlerine saygıyla...

bir çiçek çizdim bu akşam avucuma