🐰 Ve Rahmeti Vesiat Külle Şeyin

DIRb9. KuranA'RÂF Suresi156. Ayetiوَاكْتُبْ لَنَا فِي هَذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِي الآخِرَةِ إِنَّا هُدْنَا إِلَيْكَ قَالَ عَذَابِي أُصِيبُ بِهِ مَنْ أَشَاء وَرَحْمَتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ فَسَأَكْتُبُهَا لِلَّذِينَ يَتَّقُونَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَالَّذِينَ هُم بِآيَاتِنَا يُؤْمِنُونَvektub ve uktubve yazlenâbizefî hâzihi ed dunyâbu dünyadahasenetenhasene, iyilik derecat kazandıran amellerve fî el âhırative ahiretteinnâgerçekten bizhud-nâtövbe edip döndük, yöneldikileykesanakâledediazâbîazabımusîbuisabet ettiririmbi-hîonamen eşâudilediğim kimseyeve rahmetîve rahmetimvesiatkapsadı, kuşattı, geniştir içine aldıkulle şey'inherşeyife se ektubu-hâböylece onu yazacağımli ellezîneo kimselereyettekûnetakva sahibi olurlarve yu'tûne ez zekâteve zekâtı verirlervellezîne ve ellezîneve o kimseler ki, onlar kihumonlarbi âyâti-nââyetlerimizeyu'minûneiman ederler, inanırlar mü'minlerdir Abdulbaki GölpınarlıŞu dünyâda da iyilikler ver bize, âhirette de ve şüphesiz ki sana yöneldik biz. Tanrı, dilediğimi azâbıma uğratırım dedi, fakat rahmetim, her şeyi kaplamıştır da çekinenleri, zekât verenleri ve âyetlerime inananları rahmetime mazhar ParlıyanBizim için bu dünyada da, ahirette de iyi olanı yaz. Bak işte, pişmanlık içinde sana yöneldik.” Allah şöyle karşılık verdi “Azabıma dilediğim kimseyi uğratabilirim. Ama rahmetim herşeyi kuşatmıştır. Bunun içindir ki o rahmetimi, yolunu Allah ve kitap ile bulanlarla, arınmak için verilmesi gereken zekatı veren ve ayetlerimize inanan kimselere ayıracağım.”Adem UğurBize, bu dünyada da iyilik yaz ahirette de. Şüphesiz biz sana döndük." Allah buyurdu ki Kimi dilersem onu azabıma uğratırım; rahmetim ise her şeyi kuşatır. Onu, sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara Hulusi"Bize hem şu dünyada güzellik yaz hem sonsuz gelecek yaşamında. . . Doğrusu biz sana yöneldik". . . Buyurdu ki "Azabımı, kime dilersem ona isâbet ettiririm. . . Rahmetim her şeyi kapsar! Onu, korunanlara, zekâtı verenlere ve işaretlerimizdeki hakikate iman edenlere yazacağım. "Ahmet Tekin'Bize bu dünyada bir bayrak altında yaşamayı, sağlıklı olmayı, zenginliği, sâlih ameller işlemeyi, iyilikler yapmayı, âhirette, ebedî yurtta da mükâfatlandırılmayı divan defterine yaz. Biz isyandan vazgeçtik, tevbe ederek sana yöneldik.' dedi. Allah'Azâbım var, sünnetim, düzenimin yasaları ve irademin tecellisi içinde onu dilediğime isabet ettiririm. Rahmetim de var, her şeyi kucaklamıştır. Rahmetimi bana sığınanlar, emirlerime yapışanlar, günahlardan arınıp, azaptan korunanlar, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davrananlar, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olanlar, vicdanlarını, servetlerini, sosyal bünyelerini arındıran, berekete vesile olan zekâtı verenler, özellikle âyetlerimize iman edenler için vâcip kılıp yazacağım.' Varol Bizim için bu dünyada da ahirette de iyilik yaz. Biz sana yöneldik.' Allah dedi ki 'Azabıma dilediğimi uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır. Onu sakınan, zekatı veren ve ayetlerimize iman edenlere BulaçBize bu dünyada da, ahirette de iyilik yaz, şüphesiz ki biz Sana yöneldik. Dedi ki "Azabımı dilediğime isabet ettiririm, rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır; onu korkup sakınanlara, zekatı verenlere ve bizim ayetlerimize iman edenlere yazacağım."Ali Fikri YavuzBize, hem bu dünyada bir iyilik, hem de âhirette bir iyilik ver. Gerçekten biz tevbe edip sana döndük. Allah şöyle buyurmuştur “- Ben azabımı kullarımdan dilediğime isabet ettiririm. Rahmetim dünyada her şeyi kuşatmıştır mümine de kâfire de şamildir. Fakat âhirette onu, küfürden sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize iman etmiş olanlara has kılacağım.”Bayraktar Bayraklı“Bize, bu dünyada da âhirette de iyilik yaz. Şüphesiz biz sana yöneldik.” Allah buyurdu ki “Kimi dilersem, onu azabıma uğratırım; rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır. Ayrıca rahmetimi, sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım.”[141]Bekir Sadak156-15 7 Bu dunyada ve ahirette bizim icin guzel olani yaz; biz Sana yoneldik» dedi. Allah Azabima diledigim kimseyi ugratirim, rahmetim herseyi kaplamistir; bunu Allah'a karsi gelmekten sakinanlara, zekat verenlere, ayetlerimize inanip, yanlarindaki Tevrat ve Incil'de yazili bulduklari, okuyup yazmasi olmayan peygambere uyanlara yazacagiz. O peygamber, onlara, uygun olani emreder ve fenaliktan meneder, temiz seyleri helal, murdar seyleri haram kilar, onlarin agir yuklerini indirir, zor tekliflerini hafifletir. Bu peygambere inanan, hurmet eden, yardim eden, onunla gonderilen nura uyanlar yok mu? Iste onlar saadete erenlerdir» dedi. *Celal YıldırımBizim için şu dünyada da, Âhirette de iyilik yaz. Doğrusu biz sana yönelip geldik.» Allah da Azabıma kimi dilersem onu uğratırım; rahmetim ise her şeyi kapsayıp kuşatmıştır. Onu Allah'tan korkup kötülüklerden sakınanlara, zekâtını verip âyetlerimize dosdoğru imân edenlere yazacağım.»Cemal Külünkoğlu“Bize bu dünyada da, ahirette de iyilik nasip et! Şüphesiz ki biz tevbe edip sana yöneldik.” Allah buyurdu ki “Ben, eylemlerine göre dilediğim kimseyi azabıma uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kuşatır. Onu Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle yaşayanlara, zekâtı verenlere ve ayetlerimize inananlara nasip edeceğim.”Diyanet İşleri eski156-157 'Bu dünyada ve ahirette bizim için güzel olanı yaz; biz Sana yöneldik' dedi. Allah 'Azabıma dilediğim kimseyi uğratırım, rahmetim herşeyi kaplamıştır; bunu Allah'a karşı gelmekten sakınanlara, zekat verenlere, ayetlerimize inanıp, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları, okuyup yazması olmayan peygambere uyanlara yazacağız. O peygamber, onlara, uygun olanı emreder ve fenalıktan meneder, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılar, onların ağır yüklerini indirir, zor tekliflerini hafifletir. Bu peygambere inanan, hürmet eden, yardım eden, onunla gönderilen nura uyanlar yok mu? İşte onlar saadete erenlerdir' VakfiBize, bu dünyada da iyilik yaz ahirette de. Şüphesiz biz sana döndük.» Allah buyurdu ki Kimi dilersem onu azabıma uğratırım; rahmetim ise her şeyi kuşatır. Onu, sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara Yüksel'Bu dünyada da bizim için iyilik yaz, ahirette de... Biz sana yöneldik.' Dedi ki 'Azabım dilediğim kimseye dokunacaktır. Rahmetim ise her şeyi kapsamıştır; onu özellikle erdemli bir hayat sürenlere, zekatı verenlere ve ayetlerimize inananlara yazacağım.'Elmalılı Hamdi YazırVe bize hem bu Dünyada bir hasene yaz hem Âhırette, biz sana cidden tevbe ile rücua geldik. Buyurdu ki azâbım, onunla dilediğimi musâb kılarım, rahmetim ise her şey'e vâsi'dir, ileride onu bilhâssa onlar için yazacağım ki korunurlar ve zekât verirler, hem onlar ki âyetlerimize iyman ederlerElmalılı sadeleştirilmişVe bize bu dünyada da, ahirette de bir iyilik yaz! Biz gerçekten tevbe edip sana yöneldik!» Buyurdu ki Azabıma, kimi dilersem onu uğratırım; rahmetim ise herşeyi kapsamıştır. İleride onu özellikle, kötülükten sakınanlara, zekatını verenlere ve ayetlerimize inananlara sadeleştirilmiş - 2Ve bize hem bu dünyada bir iyilik yaz, hem de ahirette. Biz gerçekten de tevbe edip senin hidayetine döndük.» Buyurdu ki, azabım var, onu dilediğime isabet ettiririm, rahmetim de vardır , o ise her şeyi kaplamış ve kuşatmıştır. Onu da özellikle korunanlara, zekatını verenlere ve âyetlerimize inananlara mahsus KuranBize bu dünyada da ahirette de iyi olanı yaz. Biz sana yöneldik.» Allah dedi ki, Azabıma dilediğimi çarptırırım. Fakat rahmetim her şeyi kapsamına almıştır. Onu günahlardan sakınanlara, zekâtı verenlere ve ayetlerimize inananlara yazacağım.»Gültekin Onan"Bize bu dünyada da, ahirette de iyilik yaz, kuşkusuz ki biz sana yöneldik." De ki "Azabımı dilediğime isabet ettiririm, rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır; onu korkup sakınanlara, zekatı verenlere ve bizim ayetlerimize inananlara yazacağım."Hasan Basri ÇantayDünyâda da, âhiretde de bize iyilik yaz. Biz hiç şübhesiz tevbe ederek sana döndük». Buyurdu Ben azabıma kimi dilersem onu dûçâr ederim. Benim rahmetim ise her şey'i kuşatmışdır. Onu rahmetimi, küfürden, masıyetden sakınmakda, zekâtı vermekde, bir de âyetlerimize îman etmekde olanlar yok mu? işte onlara has olmak üzere tesbît edeceğim». Hayrat Neşriyat Ve Mûsâ 'Bize bu dünyada da, âhirette de iyilik yaz; şübhesiz ki biz sana yöneldik.' dedi. Allah ise buyurdu ki 'Azâbımı, kötülük yapanlardan dilediğime isâbet ettiririm. Rahmetim ise herşeyi kaplamıştır. Fakat âhirette onu günahlardansakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize îmân edenlere yazacağım!'İbni KesirVe bize; hem bu dünyada bir iyilik yaz, hem de ahirette. Biz sana Çelik“Bu dünyada ve ahirette bizim için iyilik yaz ve şüphesiz biz sana doğru hidayete erdik” dedi. Allah dedi ki “Azabımı dilediğim kimseye uğratırım ve de rahmetim her şeyi kaplamıştır. Rahmetimi takva sahiplerine, zekât verenlere ve ayetlerimize iman edenlere yazacağız.”Muhammed EsedBizim için bu dünyada da, ahirette de iyi ve güzel olanı yaz. Bak işte, pişmanlık içinde Sana yöneldik!" Allah şöyle karşılık verdi "Azabıma dilediğim kimseyi uğratabilirim, ama rahmetim her şeyi kuşatır, bunun içindir ki onu Bana karşı sorumluluk bilincine sahip olan, arınmak için verilmesi gerekeni veren ve ayetlerimize inanan kimselere pay olarak ayıracağım;Ömer Nasuhi BilmenVe bizim için bu dünyada da ve ahirette de bir iyilik yaz. Biz muhakkak ki Sana döndük.» Buyurdu ki Azabımdır. Bununla dilediğimi mus'ab ederim. Rahmetim ise herşeyi kuşatmıştır. Onu ittikada bulunanlar ve zekâtlarını verenler ve Bizim âyetlerimize imân edenler için elbette yazacağım.»Ömer Öngüt“Bize dünyada da iyilik yaz, ahirette de. Biz sana yöneldik. ” Allah buyurdu ki “Ben kimi dilersem onu azabıma uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır. Ben onu Allah'tan korkup kötülükten sakınanlara, zekâtını verenlere ve âyetlerimize imân etmiş olanlara yazacağım. ”Şaban PirişBize bu dünyada ve ahirette iyilik yaz; biz sana yöneldik. Allah -Dilediğime azabım dokunur. Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır. Onunla ayetlerimize iman etmiş olarak korkanlar, günahtan kaçanlar ve zekat verenleri yazacağım, Yıldırım"Bize bu dünyada da, âhirette de iyilik nasib et. Biz Sana yöneldik, Senin yolunu tuttuk." Hak Teâlâ da şöyle buyurdu "Ben dilediğim kimseyi cezalandırırım. Rahmetim ise her şeyi kaplar. Rahmetimi âhirette Allah’a karşı gelmekten korunan, zekât veren ve özellikle Bizim âyetlerimize iman edenlere nasib edeceğim."Süleyman Ateş"Bize bu dünyâda da iyilik yaz, âhirette de. Biz sana yöneldik." Alah buyurdu ki "Azâbıma, dilediğimi uğratırım; rahmetim ise her şeyi kaplamıştır. Onu, korunanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım."Tefhim-ul KuranBize bu dünyada da, ahirette de iyilik yaz, şüphesiz ki biz Sana yöneldik. Dedi ki Azabımı dilediğime isabet ettiririm, rahmetim ise her şeyi kapsamıştır onu korkup sakınanlara, zekâtı verenlere ve bizim ayetlerimize iman edenlere yazacağım.»Ümit Şimşek'Bize bu dünyada da, âhirette de güzellik yaz. Biz Senin yolunu tuttuk.' Allah buyurdu ki Ben azabı dilediğime veririm. Rahmetim ise herşeyi kaplamıştır; onu da sakınanlara, zekâtı veren ve âyetlerimize iman edenlere Nuri Öztürk"Bize hem bu dünyada güzellik yaz hem de ahirette. Dönüp dolaşıp sana geldik." Buyurdu ki "Azabıma dilediğimi çarptırırım. Rahmetime gelince, o herşeyi çepeçevre kuşatmıştır. Ben onu; sakınıp korunanlara, zekatı verenlere, ayetlerimize inananlara yazacağım." En çok arananlar kelimelerEn çok okunan hakkında33 farklı kuran mealini aynı anda okumanızı ve kıyaslamanızı sağlar, Kuran ayetlerinin Arapçasını okunaklı şekilde sunar. Arapça okunuşlarını Türkçe seslendirme karşılığıyla birlikte görebilmenize yarar. Hepsinden önemlisi, Çok uzun çalışmalar sonucu özel olarak geliştirilmiş arama motoru ile; Tüm kuran meallerini ve arapça karşılıklarını doğru ve hızlı şekilde aramanızı sağlar. Meallerdeki sıralama bir tercih sıralaması değil alfabetik sıralamadır. Ziyaretçilerimiz takip etmek istedikleri mealleri sol sütundan seçerek ilerleyebilirler. Tercihlerinin hatırlanması için "Tercihimi Hatırla" tıklanmalıdır. Vektub lenâ fî hâżihi-ddunyâ haseneten vefî-l-âḣirati innâ hudnâ ileykec kâle ażâbî usîbu bihi men eşâ/us verahmetî vesi’at kulle şey-/inc feseektubuhâ lilleżîne yettekûne veyu/tûne-zzekâte velleżîne hum bi-âyâtinâ yu/minûneŞu dünyada da iyilikler ver bize, ahirette de ve şüphesiz ki sana yöneldik biz. Tanrı, dilediğimi azabıma uğratırım dedi, fakat rahmetim, her şeyi kaplamıştır da çekinenleri, zekat verenleri ve ayetlerime inananları rahmetime mazhar ederim. “Rabbim Bize bu dünyada da, ahirette de iyilik yaz, şüphesiz ki biz Sana yöneldik” diye dua etti. Allah da buyurup Dedi ki "Azabımı dilediğime müstahak olana isabet ettiririm, rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır; onu iyilik ve güzellikleri Rabbinden korkup kötülükten vazgeçenlere müttakilere, zekâtı verenlere ve Bizim ayetlerimize gönülden iman edenlere ve İslam’ın gereğini yerine getirenlere yazacağım ki bu onların hakkıdır."Bizim için bu dünyada da, ahirette de iyi olanı yaz. Bak işte, pişmanlık içinde sana yöneldik.” Allah şöyle karşılık verdi “Azabıma dilediğim kimseyi uğratabilirim. Ama rahmetim herşeyi kuşatmıştır. Bunun içindir ki o rahmetimi, yolunu Allah ve kitap ile bulanlarla, arınmak için verilmesi gereken zekatı veren ve ayetlerimize inanan kimselere ayıracağım.”“Bize bu dünyada bir bayrak altında yaşamayı, sağlıklı olmayı, zenginliği, sâlih ameller işlemeyi, iyilikler yapmayı, âhirette, ebedî yurtta da mükâfatlandırılmayı divan defterine yaz. Biz isyandan vazgeçtik, tevbe ederek sana yöneldik." dedi. Allah “Azâbım var, sünnetim, düzenimin yasaları ve irademin tecellisi içinde onu dilediğime isabet ettiririm. Rahmetim de var, her şeyi kucaklamıştır. Rahmetimi bana sığınanlar, emirlerime yapışanlar, günahlardan arınıp, azaptan, sağlıklarının bozulmasından, hastalıklardan korunanlar, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davrananlar, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olanlar, vicdanlarını, servetlerini, sosyal bünyelerini arındıran, berekete vesile olan zekâtı verenler, özellikle âyetlerimize iman edenler için vâcip kılıp yazacağım.” Kur’an-ı Kerim, 6/54; 40/ için bu dünyada da ahirette de iyilik yaz. Biz sana yöneldik." Allah dedi ki "Azabıma dilediğimi uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır. Onu sakınan, zekatı veren ve ayetlerimize iman edenlere bu dünyada da, ahirette de iyilik yaz, şüphesiz ki biz Sana yöneldik. Dedi ki 'Azabımı dilediğime isabet ettiririm, rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır; onu korkup-sakınanlara, zekatı verenlere ve bizim ayetlerimize iman edenlere yazacağım.'Bize, hem bu dünyada bir iyilik, hem de âhirette bir iyilik ver. Gerçekten biz tevbe edip sana döndük. Allah şöyle buyurmuştur “- Ben azabımı kullarımdan dilediğime isabet ettiririm. Rahmetim dünyada her şeyi kuşatmıştır mümine de kâfire de şamildir. Fakat âhirette onu, küfürden sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize iman etmiş olanlara has kılacağım.”“Bu dünyada da bize güzellik buyur, ahirette de. Biz sana döndük.” dedi. Allah da “Azabımı istediğime indiririm. Rahmetim de her şeyi kuşatmıştır. O rahmetimi, ayetlerimize inananlar, zekâtı verenler ve özlerini koruyanlara nasip edeceğim.“Bize, bu dünyada da âhirette de iyilik yaz. Şüphesiz biz sana yöneldik.” Allah buyurdu ki “Kimi dilersem, onu azabıma uğratırım; rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır. Ayrıca rahmetimi, sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım.”[141][141] Velî kavramı hakkında geniş bilgi için bk. Bayraklı, KUR’ÂN TEFSÎRİ, VII, için hem bu dünyada, hem de öbür dünyada iyilik yazasın, bizler sana yöneldik», Allah buyurdu ki Dilediğim kimseyi azabıma uğratırım, benim rahmetim her şeyi kaplamıştır, ben onu sakınçlara, zekâtını verenlere, bizim âyetlerimize inanan kimselere ayıracağım»“Bize bu dünyada da ahirette de iyilik nasip et! Şüphesiz ki biz tevbe edip sana yöneldik.” Allah buyurdu ki “Ben, eylemlerine göre dilediğim kimseyi azabıma uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır. Onu Allah'a karşı sorumluluk bilinciyle yaşayanlara, zekâtı verenlere ve ayetlerimize inananlara nasip edeceğim.”"Bize bu dünyâda ve âhiretde iyilik ihsân it. Biz sana müntehî olan tarîk-i müstakîmindeyiz" Allâh buyurdu ki "Benin ’azâbım kime ister isem âna râci’ olur. Benim rahmetim her şeyi ihâta ider. Ânı korkanlara, zekât virenlere ve âyâtımıza inananlara hasr idiyorum."156,157. "Bu dünyada ve ahirette bizim için güzel olanı yaz; biz Sana yöneldik" dedi. Allah "Azabıma dilediğim kimseyi uğratırım, rahmetim herşeyi kaplamıştır; bunu Allah'a karşı gelmekten sakınanlara, zekat verenlere, ayetlerimize inanıp, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları, okuyup yazması olmayan peygambere uyanlara yazacağız. O peygamber, onlara, uygun olanı emreder ve fenalıktan meneder, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılar, onların ağır yüklerini indirir, zor tekliflerini hafifletir. Bu peygambere inanan, hürmet eden, yardım eden, onunla gönderilen nura uyanlar yok mu? İşte onlar saadete erenlerdir" dedi.*“Bizim için bu dünyada da bir iyilik yaz, ahirette de. Çünkü biz sana varan doğru yola yöneldik.” Allah, şöyle dedi “Azabım var ya, dilediğim kimseyi ona uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kapsamıştır. Onu, bana karşı gelmekten sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım.”Bize, bu dünyada da iyilik yaz ahirette de. Şüphesiz biz sana döndük.» Allah buyurdu ki Kimi dilersem onu azabıma uğratırım; rahmetim ise her şeyi kuşatır. Onu, sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım."Bu dünyada da bizim için iyilik yaz, ahirette de... Biz sana yöneldik." Dedi ki "Azabım dilediğim kimseye dokunacaktır. Rahmetim ise her şeyi kapsamıştır; onu özellikle erdemli bir hayat sürenlere, zekatı verenlere ve ayetlerimize inananlara yazacağım."Zekat'ın önemi vurgulanıyor. Zekatın miktarı 2219; 1726, 29 ayetlerinde, ne zaman verileceği 6141, kimlere verileceği 2215, nasıl verileceği 2274... Devamı.."Ve bize hem bu dünyada bir iyilik yaz, hem de ahirette. Biz gerçekten de tevbe edip senin hidayetine döndük." Buyurdu ki, azabım var, onu dilediğime isabet ettiririm, rahmetim de vardır , o ise her şeyi kaplamış ve kuşatmıştır. Onu da özellikle korunanlara, zekatını verenlere ve âyetlerimize inananlara mahsus bize hem bu Dünyada bir hasene yaz hem Âhırette, biz sana cidden tevbe ile rücua geldik. Buyurdu ki azâbım, onunla dilediğimi musâb kılarım, rahmetim ise her şey'e vâsi'dir, ileride onu bilhâssa onlar için yazacağım ki korunurlar ve zekât verirler, hem onlar ki âyetlerimize iyman ederlerBize, bu dünyada da ahirette de iyilik yaz. Biz Sana yöneldik. Allah “Azabıma dilediğimi¹ uğratırım, rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır. Onu, takva sahibi olanlara², zekâtı verenlere³ ve ayetlerimize inanlara yazacağım.” Azabı gerektirecek “şey”ler yapana azap ederim; bağışlanmayı gerektirecek “şey”ler yapanı bağışlarım. Azabı hak edeni azaplandırır, bağışlanmayı ha... Devamı..Dünyâda da, âhiretde de bize iyilik yaz. Biz hiç şübhesiz tevbe ederek sana döndük». Buyurdu Ben azabıma kimi dilersem onu dûçâr ederim. Benim rahmetim ise her şey'i kuşatmışdır. Onu rahmetimi, küfürden, masıyetden sakınmakda, zekâtı vermekde, bir de âyetlerimize îman etmekde olanlar yok mu? işte onlara has olmak üzere tesbît edeceğim».Ve Mûsâ “Bize bu dünyada da, âhirette de iyilik yaz; şübhesiz ki biz sana yöneldik.” dedi. Allah ise buyurdu ki “Azâbımı, kötülük yapanlardan dilediğime isâbet ettiririm. Rahmetim ise herşeyi kaplamıştır. Fakat âhirette onu günahlardansakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize îmân edenlere yazacağım!”“Rabbimiz Bize bu dünyada ve ahirette güzellikler yaz. Biz, yalnızca sana yöneldik” dedi. Allah dedi ki “Azabım dilediğim kimselere isabet edecektir. Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır. Rahmetimi korunanlara, mallarından zekâtı verenlere yazacağım. İşte böyleleri ayetlerime inanan kimselerdir.”Bu dünyada da, öbür dünyada da bize iyilikler yaz. Gerçekten biz Senin yolundayız." Allah buyurdu "Ben azabımı kime dilersem ona değdiririm. Benim esirgeyiciliğim her nesneyi kaplayıcıdır. Yarın Ben bu esirgeyiciliğimi o kimseler üzerine yazacağım ki onlar sakınırlar, zekat verirler, hem de o kimseler Bizim belgelerimize dünyada da, âhirette de bizim için iyilik yaz, biz, sana döndük». Allah dedi — Ben dilediğim kimseyi azabıma düçar ederim. Benim merhametim herşeyi kuşatmıştır. Ben rahmetimi sakınıp zekât verenler, âyetlerimize inananlar için yazacağım.“Bizim için bu dünyada da ahirette de iyilik yaz/nasip et. Biz Sana yöneldik” dedi. Allah buyurdu “Azabıma dilediğim kimseyi uğratırım, rahmetim her şeyi kapsamıştır. Onu, sorumluluk bilincinde olanlara, yardımlaşarak arınanlara [zekât] ve ayetlerimize inananlara yazacağım/ nasip edeceğim.”“Bu dünyada ve ahirette bizim için iyilik yaz ve şüphesiz biz sana doğru hidayete erdik” dedi. Allah dedi ki “Azabımı dilediğim kimseye uğratırım ve de rahmetim her şeyi kaplamıştır. Rahmetimi takva sahiplerine, zekât verenlere ve ayetlerimize iman edenlere yazacağız.”“Bize hem bu dünyada, hem de âhirette iyilikler ve güzellikler nasip eyle; çünkü biz, affını ümit ederek yalnızca Sana yöneldik!”Buna karşılık Allah, şöyle buyurdu “Azâbımla, kullar arasından dilediklerimi cezalandırırım; rahmetime gelince, o her şeyi tamamen kuşatmıştır. Onu, dürüst ve erdemlice bir hayat sürerek kötülüğün her çeşidinden korunanlara, zekâtını verenlere ve ayetlerime yürekten inananlara nasip edeceğim.“Bize bu Dünya’da da, Âhiret’te de iyilik / güzellik yaz! Biz, sana yöneldik”. Dedi ki -“Dileyeceğim kimselere azabımı isabet ettiririm. Benim rahmetim her şeyi kapsamıştır. Onu yazacağım, âyetlerimize iman edenlere, sakınıp korunanlara, Zekât’ı verenlere!"Ya Rab! bize hem bu dünyada hem öbür dünyada iyilik yazıver. Kapına geldik ya Rab!. " Allah " Sevgili Musa! Evet ben, istediğimi tutup yere çalarım ama, benim her şeyi sarıp sarmalayan bir sevgim var. Çünkü kendisini sağlama alanları, zekatı verenleri, sözlerimize yürekten inananları sevip kucaklamak, benim görevimdir. " “Bize bu dünyada da iyilik yaz ahirette de! Şüphesiz biz sana döndük.” Allah buyurdu ki “Kimi dilersem onu azaba uğratırım! Rahmetim her şeyi kuşatır. Mükâfatımı ayetlerime inanarak kendilerini arındıranlara yazacağım! Unutmayın ki ayetlerim sizi her türlü pislikten arındırır. Sizi tertemiz yapar. İçinizdeki kötü düşünceleri hayatınızdaki kötülükleri size gösterir. Kötü düşüncelerden kötü davranışlardan arındıkça temizlenir güzel bir insan olursunuz.”Bizim için bu dünyada da iyilik yaz, ahirette de! [*] Şüphesiz ki biz sana yöneldik.” Allah da şöyle demişti “Dilediğime layık olana azap ederim. Merhametim ise her şeyi kapsamıştır [*] ve onu [takvâ]lı duyarlı olanlara, zekâtı verenlere ve ayetlerimize inananlara ayet Bakara 2201. ayetle birlikte okunmalıdır.,Bu cümle Enâm 612, 54 ve 147 ile okunmalıdır.Ve devamla “Ve bize hem bu dünyada, hem de ahirette iyilik yapmayı nasip et. Biz gerçekten Sana yöneldik.” dedi. Bunun üzerine Allah “Ben kimi dilersem, azabımı ona isabet Rahmetime gelince o her şeyi Fakat ileride onu sadece Benden hakkıyla sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara ayrıca nasip edeceğim.” “Azabın isabetinin” geniş zamanla ifâde edilmesi; Rahmetin asıl olup, azabın asıl olmadığını ve azabın, ancak hak edilirse verileceğini göstermekted... Devamı..Bizim için bu dünyada da, ahirette de iyi ve güzel olanı yaz. Bak işte, pişmanlık içinde Sana yöneldik!” [Allah] şöyle karşılık verdi “Azabıma dilediğim kimseyi uğratabilirim, ama rahmetim her şeyi kuşatır, ¹²³ bunun içindir ki onu Bana karşı sorumluluk bilincine sahip olan, arınmak için verilmesi gerekeni veren ve ayetlerimize inanan kimselere pay olarak ayıracağım;123 Karş. 612 ve ilgili 10. not ve keza 6 bu dünyada ve ahirette iyilik yaz; biz pişmanlık içinde sana yöneldik. Allah da buyurdu ki – Hak eden kimseyi cezalandırabilirim, ama rahmetim her şeyi kuşatmıştır, rahmetimi sorumlu davrananlara, zekâtı verenlere ve ayetlerimize inanıp güvenen müminlere yazacağım. 2/201, 3/53- 181, 21/94, 43/19Bizim için bu dünyada da tarifsiz güzellikler yaz, âhirette de; işte biz, pişmanlık içinde Sana sığındık!” Allah buyurdu ki “İstediğim kimseyi azabıma hedef kılabilirim, fakat rahmetim her şeyi kuşatmıştır. En sonunda o rahmetimi, kişilerin mensubiyetine değil davranışına bakarak, sorumlu davranan ve arınıp yücelmek için ödenmesi gereken bedeli ödeyen kimselerin,[¹²⁶⁸] -ki onlar âyetlerimize inanan kişilerdir- namı hesabına yazacağım;[1268] İniş zamanı tartışmalı olan Müzzemmil 20’yi görmezden gelirsek, Kur’an’ın iniş sürecinde muhtemelen zekâtın ilk geçtiği yer burasıdır. Zekâ kök... Devamı..Ve bizim için bu dünyada da ve ahirette de bir iyilik yaz. Biz muhakkak ki Sana döndük.» Buyurdu ki Azabımdır. Bununla dilediğimi mus'ab ederim. Rahmetim ise herşeyi kuşatmıştır. Onu ittikada bulunanlar ve zekâtlarını verenler ve Bizim âyetlerimize imân edenler için elbette yazacağım.»“Bize bu dünyada da, âhirette de iyilik nasib et. Biz Sana yöneldik, Senin yolunu tuttuk. ”Hak Teâlâda şöyle buyurdu “Ben dilediğim kimseyi cezalandırırım. Rahmetim ise her şeyi kaplar. Rahmetimi âhirette Allah'a karşı gelmekten korunan, zekât veren ve özellikle Bizim âyetlerimize iman edenlere nasib edeceğim. ” [40, 7; 6, 54]Bize bu dünyada da iyilik yaz, ahirette de. Biz sana yöneldik. Allah buyurdu ki "Azabıma, dilediğimi uğratırım; rahmetim ise her şeyi kaplamıştır. Onu, korunanlara, zekatı verenlere ve ayetlerimize inananlara yazacağım.""Yâ Rabbî! Bize dünyâda eyilik ve tevfîk ve âhiretde de sevâb ve cennet ihsân buyur. Biz sana tevbe ve rücû' itmişlerdeniz" didi. Allâh Te'âlâ da "Dilediğime 'azâbımı isâbet itdiririm ve rahmetim her şeyi ihtivâ ider rahmetim her şeyi şâmildir O rahmetimi ittikâ iden, zekâtı viren ve âyetlerime îmân iyleyen kimselere yazarım" buyurdı. Rahmetim bu gibilere mukarrerdir[¹][1] Mûsâ 'aleyhisselâm kıssası ber-tafsîl "Tâhâ" sûresinde dünyada bize iyilik yaz[*], Ahirette de... Biz sana yöneldik.” Allah dedi ki “Azap edeceğime, koyduğum düzene göre azap ederim. İkramım ise her şeyi kaplar. İlerisinde onu, çekinerek kendini koruyanlar ve zekât verenler ile âyetlerime inanıp güvenenlere has kılacağım.[*] كتب kelimesi yazmaktır. Allah bir ayetinde şöyle buyuyor. "Yeryüzünde veya kendinizde meydana gelen bir tek olay yoktur ki onu, ayrı bir varlık ol... Devamı..Bize bu dünyada ve ahirette iyilik yaz; biz sana yöneldik. Allah-Dilediğime azabım dokunur. Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır. Onunla ayetlerimize iman etmiş olarak korkanlar, günahtan kaçanlar ve zekat verenleri yazacağım, dedi.“Bize bu dünyada da, âhirette de güzellik yaz. Biz Senin yolunu tuttuk.” Allah buyurdu ki Ben azabı dilediğime veririm. Rahmetim ise herşeyi kaplamıştır; onu da sakınanlara, zekâtı veren ve âyetlerimize iman edenlere yazacağım."Bize hem bu dünyada güzellik yaz hem de âhirette! Dönüp dolaşıp sana geldik." Buyurdu ki "Azabıma dilediğimi çarptırırım. Rahmetime gelince, o her şeyi çepeçevre kuşatmıştır. Ben onu; sakınıp korunanlara, zekâtı verenlere, ayetlerimize inananlara yazacağım."[85a] “daħı yaz ya'nį ŝābit eyle bizüm içün uşbu dünyede eyü iş daħı āħiretde . bayıķ biz döndük senüñ yaña.” eyitti “ 'aźābum irürürin anı kime diler-isem. daħı raḥmetüm ķapladı her nesneeyi pes yazam anı anlara kim śaķınurlar daħı virürler zekātı daħı anlar kim anlar nişānlarumuza inanurlar.”Daḫı yaz bize bu dünyāda ḥasenātı, āḫiretde daḫı. Biz saña döndük. TañrıTaālā benüm aẕābumı yitişdürür‐men kime dilesem didi. Daḫı benümraḥmetüm barça nesneyi ḳaplamışdur. Yazacaḳ‐men anı benden ḳorḳanlara,zekāt virenlere daḫı. Daḫı ol kişilere kim bizüm āyetlerümüze bu dünyada da yaxşılıq yaz. Dünyada yaxşı əməllər, axirətdə Cənnət qismət elə. Biz tövbə edib bağışlanmağımızı diləyərək. Sənə tərəf hüzuruna döndük!” Allah buyurdu “İstədiyimi əzabıma düçar edərəm. Mərhəmətim hər şeyi ehtiva etmişdi. Onu Allahdan qorxub pis əməllərdən çəkinənlərə, zəkat verənlədə, ayələrimizə iman gətirənlərə yazacağam!And ordain for us in, this world that which is good, and in the Hereafter that which is good, Lo! We have turned unto Thee. He said I smite with My punishment whom I will, and My mercy embraceth all things, therefore I shall ordain It for those who ward off evil and pay the poor due, and those who believe Our revelations;"And ordain for us that which is good, in this life and in the Hereafter for we have turned unto Thee." He said "With My punishment I visit whom I will; but My mercy extendeth1125 to all things. That mercy I shall ordain for those who do right, and practise regular charity, and those who believe in Our signs;- 11261125 Allah's mercy is in and for all things. All nature subserves a common purpose, which is for the good of all His creatures. Our faculties and our ... Devamı.. Bölümler Kategoriler Konular Üye Girişi İletişim TEVBE VE İSTİĞFAR Bismillâhir rahmânir rahîm... Elhamdü lillâhi rabbil alemîn... Ves salâtü ves selâmü alâ seyyidinâ ve senedinâ ve mededinâ muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn... Ve men tebiahü biihsânin ilâ yevmid dîn... Hayatın çok büyük bir imtihan olduğunu, burada bu imtihanı kazanmak için hareket etmek gerektiğini; eğlenceye, zevke, keyfe değil de Allah'ın rızasına uygun hareket etmek gerektiğini; ilk işin, Allah'a karşı ilk vazifenin Allah'ı bilmek olduğunu; ama, hidayet denilen şeyin de insanın kendisinin cebren, zorla, kahren, kendi isteğiyle elde edebildiği bir şey olmadığını, Allah'ın bir ihsanı ve lütfu olduğunu ayet ve hadislerle göstermiştik. Yâni, Peygamber Efendimiz bile istediğini doğru yola sevk edemiyordu, hidâyet kazandıramıyordu. Öyle sevgili kulu olmasına rağmen, ona dahi Allah böyle buyurmuştu. Allah nasib etmezse, bazı insanlar hidayetten mahrum kalıyorlar; bazıları da bir takım sebeplerle hidayete mazhar ve nail oluyorlardı. Bunları geçtiğimiz derslerde anlattık. Şimdi dün sorulan soruların arasından, bizim konuların akışına uygun gelen bir soru çıktı. Bir kardeşimiz yazmış "-Mâdem hidâyeti Allah herkese vermiyor; kâfirlere vermiyor, zâlimlere, günahkârlara, âsîlere, mücrimlere, fasıklara, edepsizlere vermiyor; o zaman vaziyet ne olacak?" diye endişe etmiş. Çok canlı bir soru... Sadece bu soruyu soran kardeşimiz için değil, salondaki, dışardaki herkes için, tüm insanlar için önemli... "-Haram yiyen, haram ile yaşayan cehennemde yanacak, ceza görecek. Dünyada bir insan kendini haramdan nasıl temizleyebilir?" diye bir soru soruyor. Yâni, "Çaresiz miyiz, mecbûrî mi; ille gidecek cehennemde cayır cayır yanacak mı?.. Yoksa, burada yapılacak bir şey var mı?.." diye bir soruyu ortaya getiriyor. Allah-u Teâlâ Hazretleri'nin Kur'an-ı Kerim'indeki ayetleri incelenirse; Allah-u Teâlâ Hazretleri bir ayet-i kerimesinde buyuruyor ki, bismillâhir rahmânir rahîm Ve mâ ene bi zallâmin lil abîd "Ben kullarıma zulmedici değilim, zulmetmem!" Velâkinnen nâse enfüsehüm yazlimûn. "Kullar kendi kendilerine zulmederler, kendi kendilerine zulüm yaparlar." Böyle buyuruluyor. Allah-u Teâlâ Hazretleri'nin Esmâ-i Hüsnâ'sını hepimiz bilmesek bile, Besmele'den ve Fâtiha'dan dolayı hepimizin bildiği Rahman ve Rahimliği var... Biliyoruz ki, Erhamür râhimîn'dir, merhametlilerin en merhametlisidir. Cümle merhametler, ondan bahşiştir merhamet sahiplerine... Ananın evlâdını kucaklayıp bakması, şefkat göstermesi bile, rahmetin bir küçük tecellîsidir kul üzerinde... Affetmeyi sever. Biliyoruz bunları... Evet, Allah'ın affetmesi vardır... Mağfiret eylemesi, tevbeleri kabul etmesi vardır. Mağfiret etmek demek, kelime olarak örtmek demek... Yâni; ayıp, kusur ve günahları, kabahatleri, çirkinlikleri Allah örter. Göstermez kimseye... Kendi bilir, örter. Nitekim, harbde kılıç gelmesin, kurşun gelmesin diye başa takılan çelik başlığa da, miğfer deniliyor. Miğfer, mağfiret; bir birine yakın kelimeler... O başı örtüyor. Mağfiret de, Allah'ın günahları örtmesi demek oluyor. Allah-u Teâlâ'nın bir ismi var Settâr... Settâr da; çok çok, perde perde örten demek... Perdeler çekip, perdeleyip, kapatıp örten demek... Kuddûsî Rahmetullahi Aleyh; Niğde'nin Bor kasabasında medfun, Kàdirî-Nakşî meşâyihından büyük bir zât... Bir şiirinde çok güzel söylüyor Ey rahmeti bol pâdişah, Cürmüm ile geldim sana... Ben eyledim hadsiz günah, Cürmüm ile geldim sana... Hadden tecâvüz eyledim, Deryâ-yı zenbi boyladım; Ma'lûm sana ben n'eyledim, Cürmüm ile geldim sana... Adın senin Gaffâr iken, Ayb örtücü settâr iken, Kime varam sen var iken, Cürmüm ile geldim sana... Bin kerre bin ey pâdişah, Etsem daha böyle günah, Lâ taknetû yeter penah, Cürmüm ile geldim sana... Her beyti güzel güzel açıklanacak şâhâne bir ilâhi... Allah-u Teâlâ Hazretleri'nin nasıl olduğunu anlatan vasıfları qualifications, sıfatları adjectives about in, Esmâ-i Hüsnâ dediğimiz şeyler... En güzel isimler dediğimiz şeyler arasında bunlar var... Affedici, rahmetinin çok olduğunu bildirmiş Ve rahmetî vesiat külle şey' "Benim rahmetim her şeyi ihata etmiş, kavramış, kuşatmış, her şeyi kaplamıştır." diye... İşte bunlardan biliyoruz ki; bir kul suçlu olabilir, kusurlu olabilir ve öyledir zâten... Hattâ, kusursuz olmaz!.. Kusurlu olabilir ne demek; kusursuz kul olmaz!.. Her kulun bir ayıbı vardır. Yârsız kalmış cihanda, ayıpsız yâr isteyen! Ayıpsızını ararsan, hiç kimseyi bulamazsın!.. "Şunun şu kusuru var; darılayım... Bunun bu kusuru var; küseyim... Şunun bir kusuru var; konuşmayayım... Ötekisinin bir kusuru var; silin defterden kepâzeyi, bir daha yüzüne bakmayın!.." dersen, hiç kimse olmaz etrafında... Çünkü, kusursuz insan olmaz!.. Senin de bir kusurun var... Senin de dargınlık kusurun... İşte bak, sen de herkese çok darılıyorsun. Biraz engin ol, müsamahalı ol!.. Sanki sen hiç hatâ yapmadın mı?.. Sen hiç annene, babana karşı bir kusur işlemedin mi?.. Çocukluğunda hiç yaramaz değil miydin?.. Kuzu gibi miydin, melek gibi miydin; her şeyin çok mu güzeldi?.. Değildi. Demek ki, Allah-u Teâlâ Hazretleri'nin affetmesi var... Bir ayet-i kerimede buyruluyor ki Kul yâ ibâdellezîne esrefû "Ey habîbim, ey peygamberim, ey elçim! Ey insanlara benim emirlerimi nakletmekle vazifelendirdiğim kulum! Söyle onlara lâ taknetû min rahmetillâh Sakın hâ, 'Günah işledik, kusur işledik, eyvâh battık artık, tamam, mahvoldum ben!' diye ümitsizliğe düşmeyin!.. Ümidi kesmek olmaz; Allah'ın rahmetinden ümidi kesmeyin!.." Sonra arkasından büyük bir müjde İnnallàhe yağfirüz zünûbe cemîâ "Allah Celle Celâlühü, tüm günahları topluca, hepsini bağışladım deyiverir. Hepsini birden affediverir." Yâni, bir bir defter açıp, sorup, "Şu ne, şu ne?.. Şundan şu kadar cezâ, bundan bu kadar cezâ... Topla, biriktir..." demez; hepsini birden afv ü mağfiret ediverir. İnnehû hüvel gafûrur rahîm "Çünkü o, mağfireti son derece çok olandır. Rahmeti son derece engin olandır." diye bir ayet-i kerime var... Onun için, burada Allah emrettiğinden, ümidinizi kesmeyin diye emretmiş olduğundan; bir insan, "Allah beni affetmez!" diye ümitsizliğe düşse; bu günahtır, haramdır. İçimizden veya dışımızdan birisi, "Çok günahkârım! Hocama söyleyemeyeceğim çok suçlarım var... Esrar içtim, kaçakçılık yaptım, şöyle ettim, böyle ettim... Her halde Allah beni affetmez! Benim işim bitik..." diye düşünse; o düşüncesi doğru değildir, yasaktır, haramdır ve günahtır. Allah affedebilir, affeder, affedeceğini bildirmiş. Biliyor musunuz ki; Peygamber Efendimiz'in SAS sevgili amcası Hazret-i Hamza'yı, arkasından yanaşıp da savaşla meşgul iken bir hücum edip, bir mızrak sallayıp şehid eden, Vahşî diye bir kimse var... Ebû Süfyan'ın hanımı Hind'in kölesiydi. Hind, demişti ki ona -Şunu öldürürsen, hürsün bugün... Öldürebilirsen, sana hürriyetini bağışlayacağım!.. O da hürriyetini elde etmek için, herşeyi bıraktı, fırsat kolladı. Eline mızrağı aldı, savaşanların arasından süzüldü, sıyrıldı, saklandı, bekledi, pusu kurdu. Uhud Harbi'nde Hasret-i Hamza arslanlar gibi çarpışırken, arkasından şehid etti. Hazret-i Hamza'yı Peygamber Efendimiz SAS çok severdi. Amcası tabii... Herkese öyle iltifatı sonsuz büyüklükte de, fakat Hazret-i Hamza'ya büyük sevgisi vardı. Hattâ hadiseyi burada durdurup size bir şeyi de hikâye etmek istiyorum. İşte netice itibariyle o, Hazret-i Hamza'yı şehid eden Vahşî isimli -ismi Vahşî, şahsın adı Vahşî; yâni sonradan kızıldığı için o isim konulmuş değil- şahıs; onu öldürmeğe teşvik eden Hind isimli kadın ve onun kocası olan Peygamber Efendimiz'e kan kusturmuş olan Ebû Süfyan isimli şahış... Ne dersiniz bunlar hakkında?.. Hepsi sahabe oldu, hepsi imana geldi. Hepsi cennete girecek; ama er, ama geç hepsi cennete girecek. Hazret-i Hamza'yı nasıl severdi Peygamber Efendimiz SAS, onun hikâyesini anlatayım. Çünkü, gençler böyle şeyleri hafızasında daha çok tutuyor. Olaylar zihinde daha güzel kalıyor Peygamber SAS Efendimiz'in şehrinde kalan aşıklara mücâvir deniliyor. Yâni, Peygamber SAS Efendimiz'in civarına yerleşmiş, onun misafirleri, onun komşuları... "Bundan sonra artık yeter Avustralya'da durduğum!" deseniz, siz de gitseniz, Suud hükümeti size izin verse, Medine'ye yerleşseniz, siz de mücâvir olursunuz. Peygamber SAS Efendimiz'e komşu olursunuz. Şimdi orası çok mübarek bir yer... Orada yüksek sesle konuşmak bile doğru değil... Eski satıcılar bağırmazlarmış. Müşteri ile fıs fıs, yavaş yavaş konuşurlarmış; sanki Efendimiz SAS yanlarındaymış gibi... Sağken öyle olmak gerekirdi. Lâ terfeû esvâteküm fevka savtin nebiyyi "Sakın Rasûlüllah'ın SAS sesinden daha fazla sesinizi dikleştirmeyin, daha çok bağırmayın!" emrine uygun olarak, onun şehrinde öyle yürürlermiş. Öyle kimseler var ki, pabuçlarını Medine-i Münevvere'nin hareminde çıkartırlarmış. Yâni, şehrin dışından itibaren, "Belki Rasûlüllah SAS buralara ayak basmıştır. Onun şehrine giriyoruz, o mıntıkaya giriyoruz." diye öyle çıkartırlarmış. Orada abdest bozmazlarmış. Giderlermiş, şehrin dışında abdest bozup öyle gelirlermiş. Yâni, kaç kilometre uzağa gidip, abdest bozup gelirlermiş. Böyle sevgi, böyle saygı var... Tabii, böyle aşıklara da böyle müstesnâ iltifatlar olur. Böyle birisi, böyle bir mücâvir şahış, Efendimiz SAS'in ziyaretine vardığı zaman, -Mescid-i Nebevî'ye namaz kılmağa gelince, Peygamber Efendimizin SAS türbesinin yanına gidiyor, selâm duruyor, salât ü selâm getiriyor ya insan- Türbe-i Saâdet'ten Efendimiz SAS'in kendi selâmına karşılık verdiğini duyarmış. Yâni, o mânevî derecedeymiş ki, derecesi öyle yüksekmiş ki, türbeden "Ve aleyküm selâm, evlâdım!" filân gibi iltifatı duyarmış. Bu zat, Silivri'liymiş. İstanbul'un Silivri kasabası yoğurtlarıyla meşhurdur. "Silivri yoğurdu!.. Kaymak!.." diye bağırır satıcılar... Silivri'den hacılar gelmiş. Hemşehrileri oldukları için, buna misafir olmuşlar. Konuşmuşlar, görüşmüşler "-Ne var ne yok, Hasan efendi ne oldu?.." "-Sizlere ömür, öldü." "-Hüseyin efendi çocuğunu ne yaptı?.." "-Evlendirdi; maşaallah nur topu gibi çocuğu var..." "-Peki falanca kadın ne oldu?.." "-O İstanbul'a göçtü." vs. demişler. Şehir haberlerini sormuş. Sonra "-Ah ah, o Silivri'nin kaymaklı yoğurtlarını burda bulmak mümkün değil! Ne idi oranın yoğurtları!.. Mümkün mü burda öyle yoğurt bulmak?.." filân demiş. Konuşmuşlar. Namaz vakti gelmiş. Peygamber SAS Efendimiz'in mescidine gitmişler. Türbei Saâdet'in yanına varmışlar. Tabii, eskiden herhalde bu kadar kalabalık değildi. Şimdi, uçaklar taşıyor yolcuları; kalabalık oluyor. Eskiden böyle bu kadar büyük izdihamlar yokmuş. Büyüklerden, bizim yaşlılarımızdan öyle duyuyoruz. Tenha olduğundan herhalde, Türbe-i Saâdet'in yanına kolayca gidilebiliyormuş. "-Esselâmü aleyküm!" demiş, hiç karşılığını duyamamış. "-Eyvah! Bir hata işledim, cevap kesildi. Cevabı duyma kabiliyetim bitti." demiş. Fevkalâde üzülmüş. Bir iki denemiş, bakmış, cevap yok... "-Eyvah! Bir hatâ işledim, ne yaptım acaba?.." diye sabahtan akşama düşünmüş, taşınmış. "Sabahleyin namaza kalkmadım mı?.. Kalktım. Evradımı okumadım mı?.. Okudum. Kur'an-ı Kerim'i okumadım mı?.. Okudum. Şunu yapmadım mı?.. Yaptım. Bunu yapmadım mı?.. Yaptım. Her şey tamam..." Bulamamış, bulamamış. Namazlar geliyor, geçiyor. Mescid-i Saâdet'e geliyor, gidiyor, selâm veriyor; ama, selâmının alındığını duymuyor. Kesildi o, gitti, ara bozuldu... Nihayet aklına gelmiş "Yâhu, şu bizim Silivri'den komşular gelmişti, onlarla konuşmuştuk. Ne yaptık, ne ettik?.. Hay Allah! Tüh, aklıma geldi Medîne'nin yoğurdunu kötülemiştim de, Silivri'nin yoğurdunu medhetmiştim. Herhalde ondan olsa gerek..." demiş. Böyle bir şey aklına gelmiş. "Ne yapayım, ne yapayım?" derken, bir arif kimseye sormuş. Demiş ki "-Hocaefendi Hazretleri, bizim durumumuz şöyle idi, şimdi böyle... 'Medine'nin yoğurtları da yoğurt mu?.. Ah, nerede o Silivri'nin kaymaklı yoğurdu!..' dedik, herhalde gücendirdik Rasûlüllah Efendimiz'in rûhâniyetini... Ne yapmamız lâzım?.." Medîne'de oturan o Hocaefendi, o alim zât demiş ki "-Evlâdım! Peygamber SAS Efendimiz hâl-i hayatında iken, amcası Hazret-i Hamza RA'ı çok severdi. Sen Uhud şehidlerinin kabristanına, onun türbesine git; ona yalvar!.. Mâdem Rasûlüllah sana cevap vermiyor, bari git ona yalvar!" O da kalkmış, Uhud şehidlerine gitmiş. Yalvarmış, yakarmış; dualar vs. derken uyumuş. Uykusunda "-Mâdem sen o Silivri yoğurdunu o kadar özledin; kalk git Silivri'ye!.. Başka çare yok!.." demişler. Rüyada da bu işareti alınca, üzüle üzüle, gözyaşlarıyla, ağlaya ağlaya Türkiye'ye ziyarete gitmiş. Medîne'nin mücâvirlerinin nasıl insnlar olduğunu anlatmak için, bir şey söyleyeyim Orada yaşlı bir zât var, evinde misafir oluyoruz. Bilmem kaç yıldır, kırk yıldır mı ne, Medine'de... Türkiye'ye hiç gitmemiş; çocuklarını, torunlarını da, gelenlere "Nasıllar?" filan diye bir kere sormamış korkusundan... Yâni, gönlüm başka yere kayıyor diye, bir şey olur mu diye... Medîne'de edebe riayet etmek kolay değil ve oraya gidenler ancak öyle güzel edeblerle oturabiliyorlar orada... Tabii, o şahıs Türkiye'ye gelmiş, İstanbul'u gelmiş, Silivri'yi görmüş. O kaymak yoğurt ona zehir gibi olmuş. Artık, ondan yiyememiş. Tevbeler, hayırlar, ziyaretler, Eyyûb Sultan'lar vs. derken tekrar aşk ile, şevk ile Medine-i Münevvere'ye dönmüş. Korka korka yine Türbe-i Saâdet'e gelmiş. "Esselâtü ves selâmü aleyke yâ Rasûlallah!" deyip, cevâben selâmı alınca, dünyalar onun olmuş. Hazret-i Hamza RA'ın, Efendimiz SAS yanındaki mevkii dolayısıyla bunları böyle söyledim. Şimdi, Hazret-i Hamza'yı şehid eden kimse, tabii ümitsiz, korkuyor. Rasûlüllah SAS'in çok sevdiği amcasını öldürmüş. Seyyidüş Şühedâ, şehidlerin efendisi Hazret-i Hamza... Uhud şehidleri, hepsi mübarek insanlar... "Ben böyle bir cinâyet işledim, hâlim ne olacak?.." diye korkuyor. Peygamber Efendimiz SAS ona haber gönderiyor ki "-İslâm, İslâm'dan önceki günahların hepsini silen bir olaydır. Bir insan müslüman olmuşsa, müslüman olmasından önceki bütün günahları silinir. Korkma!.." "-Ama ben şu kusuru işledim, şu hatâyı işledim... Şu ayet var, şu cezâ var, şu tehlike var, şu tehdit var Kur'an-ı kerim'de..." Şu ayet-i yazdırmış, göndermiş ki Lâ taknetû min rahmetillâh "Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin; ümid kesmek yok!" diye. İşte böyle muhterem kardeşlerim! Niye söylüyorum?.. Sen günahkârsın, ben günahkârım, o günahkâr, berikisi günahkâr... Şimdi bazılarının bir zihniyeti vardır "Battı balık yan gider." derler. Yâni, bir felâket oldu mu, artık öyle gider... Bazıları da diyorlar ki "Borç bini geçince, bini geçtikten sonra, insan baklavayla börek yer." Yâni, nasıl olsa borcu ödeyemeyecek duruma geldim diye, aldırmaz artık... Kapıp koyvermek, dağıtmak demek... O adam dağıttı... Yâni, ne demek?.. Ümitsizliğe düştü, artık hiç bir şey yapacak hali kalmadı... Aziz ve muhterem kardeşlerim, bu doğru değil!.. Lâ taknetû min rahmetillâh Allah'ın rahmetinden ümit kesmek yok!.. Bunu bastıra bastıra belirtmek istiyorum. Çünkü, bu kardeşimiz benim bir yarama dokunmuş oldu. "Bu dünyada haramdan bir insan kendini nasıl kurtarabilir?" diye soruyor kardeşimiz... Bunun çaresini, varsa söylemezsek, bize günahtır, ayıptır. Evet, çaresi var!.. Çaresi, tevbe etmek... Tevbe-i nasuh ile tevbe etmek... Allah-u Teâlâ Hazretleri buyuruyor ki İnnallàhe yuhibbüt tevvabîn, ve yuhibbül mütetahhirîn. "Allah tevbe eden kulları sever." Tevbe ne demek?.. Tevbe; bir insanın yanlış yolu bırakıp, yolunu döndürüp, doğru yola girmesi demek... Dönmek demek... Dönmek demek olduğu için, kul günahtan dönerse, kula tâib derler. Yâni, dönen, günahtan vazgeçen mânâsına... Tübtü ilallah; ben Allah'a döndüm demek... Tübtü ve reca'tü ilallah; ben Allah'a döndüm, vazgeçtim bıraktım kötü yolu, hak yola girdim demek... Kul Allah'a dönünce, Allah da kuluna teveccüh eder. Kızmıştı, nazar etmiyordu, sevmiyordu, bakmıyordu, rahmet etmiyordu; o da ona döner. Onun için, Allah'ın Esmâ-i Hüsnâ'sından birisi de Tevvâb'dır. Tevvâb ne demek?.. Sonsuz derecede dönen; dönmesi, yâni teveccüh etmesi çok olan demek... Yâni, yüz vermiyorken yüz vermeye başlaması; iltifat etmiyorken, iltifat buyurması; teveccüh etmiyorken, teveccüh etmesi... Ondan yana teveccüh etmesi, dönmesi... Mübalağa-yı ism-i fâil sîgasıyla; dönmesi çok olan... Gaffâr gibi... Gaffâr, mağfiret etmesi çok olan... Tevvâb; tevbeyi kabul etmesi, kuluna teveccühü, dönüşü çok olan demektir. Şimdi, Allah-u Teâlâ Hazretleri'nin vaadi var, Efendimiz SAS'in hadis-i şerifi var "Kulum bana dönerse, ben de ona dönerim." buyruluyor bir hadîs-i kudsîde... Sen Rabbine dönersen, o da sana dönecek. "Kulum bana dönerse, ben de ona dönerim. Kulum bana bir karış gelirse, ben ona bir arşın gelirim. O şu kadarcık gelirse, ben şu kadar gelirim. Kulum bana bir arşın gelirse, ben ona bir kulaç gelirim. Kulum bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak varırım." buyruluyor. Yâni, kulun davranışındaki, dönüşündeki güzelliğe göre, Allah'ın ona iltifatı daha büyük oluyor. Onun için bakıyoruz Tezkiretül Evliyâ kitabına; Risâle-i Kuşeyrî, Mevâb-i Ledûniyye, Tabâkàt-ı Şa'rânî gibi evliyâullah'ın hayatını anlatan kitaplara En büyük evliyâullah, hayatının bir devresinde eşkıyâ!.. Adam eşkıyâ imiş; tevbe etmiş, evliyâ olmuş. Adam günahkâr imiş; tevbe etmiş, has kul olmuş. Has kul olduğu da, kerametleri ile, hayatı ile belli olmuş. Ölümüyle belli olmuş. Demek ki, Allah-u Teâlâ Hazretleri'nin vaadi haktır; tahakkuk ediyor, görüyoruz, misalleri çok... Onun için Kul yâ ibâdiyellezîne esrefû alâ enfüsihim "Ey nefislerine israf etmiş, zulmetmiş olan kullar! lâ taknetû min rahmetillâh Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin!.. innallàhe yağfiruz zünûbe cemîâ Allah Celle Celâlühü, tüm günahları topluca, hepsini bağışladım deyiverir. Hepsini birden affediverir." Şimdi Peygamber SAS Efendimiz'in bir hadis-i şerifini okuyacağım. Benim bu sözlerim vallàhi yağcılık değil... Hani televizyondaki konuşmacılar, televizyon idaresinin ve rejimin müsaade ettiği konuşmayı yaparlar. Bize de müsaade ettikleri zaman, çağırdıkları zaman, her konuşmayı yapamıyorduk. Mecbur kalıyorduk, onların ölçülerinin dışına çıkmayan konuşma yapıyorduk. Ama ben burada kimseye iltifat etmiyorum, kimseye yağ çekmiyorum. Kimseye gerçekleri allı pullu göstermiyorum. Gerçeği söylemeye çalışıyorum. Çünkü, bir kardeşim bana soru soruyor -Ben dertliyim, günahkârım, benim halim ne olacak? -Tevbe edeceksin, kurtulacaksın. -İyi ama, çok günah işledim. Kolay mı öyle hemen, tevbe et, kurtul?.. Olur mu?.. İnandırmak için söylüyorum; ayet söylüyorum, hadis söylüyorum. Yâni, bu işin oyuncak olmadığını, ümitsizliğe düşmemesi gerektiğini isbat etmek için ter döküyorum. Yoksa, iltifat etmek için değil... Hadis-i şerif, Peygamber SAS Efendimiz'den, onu okuyacağım. Onun için getirdim bu kara kitabı... Kara kaplı kitap ama, içi nurlu... Lallàhu efrahu bitevbetit tâibi minez zam'ânil vârid, ve minel akîmil vâlid, ve mined dàllil vâcid, femen tâbe ilallahi tevbeten nasûhâ, ensallahu hafazayhi ve cevârihahû ve bikàel ardı küllehâ hatâyâhu ve zünûbehû Şimdi bu hadis-i şerifi açıklayalım Lallàhu Lâm harfiyle başlıyor; lâm burada lâm-ı te'kiddir. Yâni, kuvvetlendirmek için geliyor. Muhakkak ki, şüphesiz ki demek... İnsan inanmaz diye, inansın diye, inanmayanlanr iknâ olsun diye te'kidli söylüyor. Lallàhu "Muhakkak ki Allah, efrahu daha fazla sevinicidir; minet tevbetit tâibi tevbe eden kulunun tevbesinden dolayı, daha çok sevinir." Kimden daha çok sevinir?.. minez zam'ânil vârid "Susuzluktan ölme derecesine gelmiş susuz kimsenin su bulmasından daha çok sevinir, Allah kulunun tevbe etmesine..." Susuz bir kimse, ölmek üzere, su bulamamış... Güneş tepesinde, altında kumlar... Çölde kalmış, ellibeş derece sıcaklık, cayır cayır ortalık kavruluyor... Ağaç yok, gölge yok, kovuk yok, mağara yok, sığınacak yer yok... Tepesi kaynıyor, terden bitmiş, ayaklarının dermanı kesilmiş... Kum tepelerini bata çıka, düşe kalka geçerken, bir tepeyi geçiyor... -Allaaah!.. Su var!.. "Cumburt..." hadi içine... Sadece öyle kenarından su mu içer?.. Bir dalar içine, ondan sonra her tarafını yıkar. Şapur şupur, şlup şlup içer sevincinden... Sevincine tarif olmaz. Neden?.. Çölde ölecekti adam, güneş vurmak üzereydi. Kum tepesini geçti, bir göl buldu; bir kaynak, bir pınar buldu, kurtuldu. Minez zam'ânil vârid Ölmek üzere olan susuzun, su bulmasındaki sevinci... Senin benim gibi susuz değil... Sen demin kahvaltı ettin, üç bardak çay içtin, geldin burada konferans dinliyorsun. Biraz sonra yine gideceksin, soft drink içeceksin. Böyle değil... Can pazarı, ölmek üzere olan... Çölde yürüyor. Çölde serap olur. Ben de gördüm; acaib bir şey... Çölün kumları üzerinde hava dalgalanıyor. Sinema perdesi gibi dalgalanıyor, bir şey uçuşur gibi oluyor. Bakıyorsun "-Aaa! Hurma ağaçları var, göl var, havuz var... Hurma ağaçlarının gölgesi suya aksetmiş. İyi, güzel!.." diyorsun. Halbuki serap... Yok öyle bir şey... Fizik kitapları yazmasa insan masal sanacak. Nereden görüyor insan onu?.. Oraya nasıl geliyor?.. Ama böyle oluyor, serap denilen şey oluyor. Ama, yok ortada bir şey... Oraya kadar gidiyor susuz adam, sürüne sürüne... "Yaklaştım, geliyorum, biraz sonra su var..." diye düşünüyor. Orası da kum, orası da kum; yok öyle bir şey... Yâni, gözünde bir hayal... Ama bu, insanın rüya görmesi gibi bir şey değil... Fizîkî bir hayal serap... Yahsebühuz zam'ânü mâen hattâ izâ câehû lem yecidhu şey'en ve vecedallahe indehû feveffâhu hisâbehû Oraya gidince, bakıyor orada da su yok... Susuzluktan oraya düşüyor, Allah canını alıyor. Yâni, Kur'an-ı Kerim'de de geçiyor. Böyle olabilir. İşte böyle, Allah kulunun tevbesine, ölme derecesine gelmiş susuz bir kimsenin, hayatını kurtaracak su kaynağını bulmasına olan sevincinden daha çok sevinir. Sübhânallah yâ Erhamer rahimîn!.. Rahmetine bak!.. Sonra ve minel akîmil vâlid Adam evlenmiş, zengin bir ailenin çocuğu... Konaklar var, bağlar bahçeler var... Ağa, beldenin eşrafından... Tenekelerle altın liralar var; Hamidiye, Reşat ve saire... Evlenmiş; komşu köyün, komşu şehrin yine ağasının kızını almış. O kızın da dirseklerine kadar bilezikler var, boynunda beşibiryerdeler var... Allaaah!.. Her taraf altın, süs, zînet... Zenginler ama çocukları yok... Bir sene geçiyor. -Evlâdım, çocuk?.. -Yok... İki sene geçiyor, üç sene geçiyor, beş sene geçiyor... Anneler babalar üzgün, kendileri üzgün, yok çocukları... Evleniyorlar, çocukları olmuyor. Haydi doktorlara... Macunlar, ilaçlar, hastahaneler, muayeneler... Yok... Avrupalar, Amerikalar... Yok... Hocalar... En sonunda, -başta değil- çaresiz olduğu zaman, işi Allah'a kaldığı zaman... Yâhu, insanın işi her zaman Allah'a kalmış değil mi?.. Hocalar, muskalar... Muska yaz, koltuğunun altına koy!.. Bilmem sabah akşam bunu iç!.. Olmuyor işte, akîm, çoluk çocuğu yok... Derken, hoppalaaa, bir müjde -Çocuğumuz oluyor!.. Yirmi sene sonra, bir çocukları dünyaya geliyor. Allaaah!.. Şıkır şıkır oynuyorlar karı koca evde; sessiz sedâsız, kimse görmeden... Bebeği el bebek, gül bebek, pamuklar içinde büyütüyorlar. Gül suları ile yıkıyorlar. "Aman efendim, hasta olmasın, bilmem ne..." diye kılına dokundurtmuyorlar. "Nazar değer de ölür filân." diye kimseye göstertmiyorlar. Kötülüyorlar "Aman, pek çirkin şey... Aman Allah'ım, yâ Rabbim..." bilmem ne... Halbuki, gül gibi güzel çocuk... Nazar değmesinden korkuyorlar. -Yâhu, görelim şu bebeğini!.. Yirmi senedir beklediğiniz bebek nerede kaldı?.. -Uyuyor şimdi... Maksat, göstermemek... "Bu adamın gözü biraz şeydir. Bu kadının gözü biraz kem nazarlıdır. Nazar değer." vs. Nazar değmesi var mı?.. Var... Bizim Geğre'li bir hacıefendi anlatıyor Bunlar kahvede oturuyorlarmış. Atlı geçiyormuş önlerinden... Birisi demiş ki -At güzel, adam güzel... Bu adamı attan düşürüvereyim mi?.. -E, düşür bakalım!.. Küt... Adam aşağı düşmüş. Yâni, öyle nazarı değiyor adamın, uzaktan... Nazar haktır. "Nazar yiğidi mezara, öküzü kazana koydurur." derler. Öküzü öldürür, kazana sokar. "Haydi ölüyor!" diye bıçağı atarsın. Haydi kaynat bakalım! Zoraki ziyafet... Yapmayacaktı ama, ne yapsın? Öküz gitti. Şimdi, kısır idi karı koca; Allah bir evlât verdi. Nasıl sevinirler?.. Dünyalar onların olur. Tarlaları verirler mi?.. Verirler. Bilezikleri verirler mi?.. Verirler. Adaklar, ziyafetler, bağışlar... Her şey olur. Sevinirler. İşte Allah, kulun tevbesinden, bundan daha fazla memnun olur. Peygamber SAS Efendimiz veriyor misalleri, ben hadis okuyorum. Ama hadisi okurken, siz anlayasınız diye, biraz da uyumayasınız diye, biraz da canınız sıkılmasın diye, sizin dünyanızdan misallerle açıklayarak anlatıyorum. Yoksa, hadis-i şeriftir okuduğum... Üçüncü bir misal daha veriyor ve minel dâllil vâcid Dâl; sapıtmış, şaşırmış demek... Çölde giderken yolu kaybetti... Asfalt mı var, trafik lambası mı var, işaret mi var, polis kulübesi mi var? Kenarda telefon kulübesi emergency phone mi var?.. Yok... Allah'ın çölü... Kayboldu mu; kayboldu. Bir bu tarafa baktı; kum tepesi... Bir o tarafa baktı; kum tepesi... İz yok, alâmet yok... Bakın, Araplar dağlara a'lâm, alemler derler. Neden?.. Dağ bir alâmettir. "Haa, şu dağ şurada; o köy de onun yanında, şuradaydı." dersin, anlarsın. Ama her taraf dümdüz kum çölüyse, nereden bileceksin? Bir alâmet yok ki!.. -Kaybolursa kaybolsun, kaybolursa ne olur? -Yoook, öyle değil!.. Sen şimdi burada serin yerde oturmuşsun, "Kaybolursa ne olur?" diyorsun. Güneşin altında, demin anlattığım o susuz insanın durumu gibi bir duruma düşer. Sonra, akşam bastırdı mı, çölün aslanı çıkar; kaplanı, yılanı, çıyanı çıkar... Gece kalamaz. Gündüz susuz, zâten akşamı zor eder. Yolu kaybetti mi felâket... Yolu kaybetmemesi lâzım!.. Kayboldu, döndü, dolaştı. "Aaa, ayak izleri!.." Bakıyor ki, kendi ayak izleri... "Hay Allah! O kadar kumları dolaşmış, kendi ayak izlerinin olduğu yere gelmiş." Kaybolduğunu anlıyor. Böyle bir ümitsizlik içindeyken, yolu buluyor, gidecek yeri seziyor. Gideceği kasabaya gitme imkânı meydana çıkıyor. Yâni, ölmek üzereyken, tehlikede yüreği küt küt atmağa başlamışken, yüreği ağzına gelmişken, kurtuluyor. Nasıl sevinir?.. İşte Allah, bir kulu tevbe edince ondan daha çok sevinir. Yâni ne demek?.. Allah kullarının günah işlemesini sevmiyor; kulların dönmesini, tevbe etmesini, hak yola girmesini seviyor. Ayet-i kerîmeden de biliyoruz İnnallàhe yuhibbüt tevvâbîn "Allah tevbekârları sever. ve yuhibbül mütetahhirîn Temizlenenleri sever." Bu temizlik nedir?.. Belki abdesttir, gusüldür... Belki de kalb temizliğidir. Günahlardan temizleniyor, kötü huyları, işleri, alışkanlıkları, âdetleri bırakıyor; ondan söylenmiş olabilir. "Allah temiz pâk olanları; kirlerden pâklanıp temizlenenleri sever. Çok tevbe edicileri sever." Tamam... Üç misal Susuz kalan, susuzluktan ölmek üzere olan insan, su kaynağını bulmasına ne kadar sevinirse; çoluk çocuğu olmayan bir aile, çocuk sahibi oluvermesinden ne kadar sevinirse; çölde yolunu kaybetmiş bir insan, yolu bulup da kurtulmasına ne kadar sevinirse; Allah onlardan daha çok ferahlık duyar, bir kulunun tevbe edip doğru yola gelmesinden... O kulu sever ve bu işten sevinir. Çünkü Allah "Ben zulmedici değilim; kullar kendilerine zulmediyor." diyor. "Ben onları cehenneme atmak istemiyorum. Cehenneme düşmesinler diye elçi gönderdim, kitap indirdim... Haber verdim, ihtar ettim, ihbar ettim... Hâlâ cehenneme doğru gidiyorlar. Kendileri yapıyorlar." demek istiyor. O gül yüzlü Peygamber Efendimiz SAS, tevbeyi anlatmaya devam ediyor Femen tâbe ilallàhi tevbeten nasûhâ "Kim Allah'a tevbe-i nasûh ile tevbe ederse..." Tevbe-i nasûh ne demek?.. Nasûh efendi'nin tevbesi mi demek?.. Hayır!... Tevbe-i nasûh demek; içten, kat'î, samîmî, candan, kuvvetli tevbe demek... "Sarsılmaz, sapasağlam bir tevbe ile kim Allah'a tevbe ederse; ensallahu hafızayhu ve cevârihahû ve bikâal ardı küllehâ hatâyâhu ve zünûbehû Allah onun eski günahlarını, hatâlarını, isyanlarını, edepsizliklerini unutturur. Hafaza meleklerine unutturur, âzâlarına unutturur; yeryüzünün neresinde o günahları işlemişse, o mekânlara unutturur." Hiç bir iz bıraktırmaz yâni... Öyle bir siler ki günahı, hiç bir iz kalmaz. Şimdi bu kelimelerin sıralanışını size anlatayım Ensallàhu hafızayhi "Allah iki hafaza meleğine onun günahlarını unutturur." diyor. Kur'an-ı Kerim'in ayetlerinden, hadis-i şeriflerden biliyoruz ki, hepimizin hafaza melekleri var... Kirâmen Kâtibîn melekleri var... Bunlar ne yapıyorlar?.. Sağdaki iyiliklerimizi yazıyor, soldaki kötülüklerimizi yazıyor. Kirâmen kâtibîne ya'lemûne mâ tef'alûn İnnâ künnâ nestensihu mâ küntüm ta'lemûn. Bunlar ayet-i kerimeyle sabit... Bu melekler kendileri müşâhede ediyorlar, görüyorlar günahın işlendiğini... Onun için yine buraya bir parantez açıp söyleyelim Evliyâullahtan birisi diyor ki "İnsanların yanındayken günah işlemezsin, utanırsın insanlardan... Yalnız başına kaldığın zaman, niye günah işlersin? Hafaza meleklerinden utanmaz mısın?.. Başka meleklerden utanmaz mısın?.. Birisi bir omuzuna oturmuş, birisi öteki omuzuna oturmuş. İnsanların yanında yapmadığın edepsizliği, yalnız kalınca yapıyorsun. Bu meleklerden utanmıyor musun?.. Nerde kaldı senin 'Amentü billâhi ve melâiketihî' dediğin?.. Meleklere inandığın nerde kaldı senin?.. İşte melekler omuzlarında!.." Şimdi bu melekler görür, insan kusur işlediği zaman... Görüyor ve yazıyor. "Şu günahı işledi, bu günahı işledi." diye amel defterine yazıyor. Ama, bir kul tevbe-i nasûh ile tevbe etti mi, Allah tevbesini kabul ediyor, affediyor; bu meleklerine de unutturuyor. Meleklerin hafızasından siliniyor, o günahı hiç hatırlamıyorlar. Defterden de siliniyor, melekler de hatırlamıyorlar. Başka ne olur?.. Âzâları insanın aleyhinde şahitlik edecek rûz-ı mahşerde... İnsanın gözü, kulağı, kaşı, dili, ağzı, eli, ayağı aleyhine şahâdette bulunacak. Allah onları konuşturacak "-Ey el, ey kol! Söyle bakalım, bu senin sahibin bu hırsızlığı yaptı mı?.. Kasadan bu parayı çaldı mı?.." "-Evet, çaldı yâ Rabbi!.. Beni uzattı, kasayı açtırdı, kilidi kırdırttı, oradan parayı aldırttı, cebine sokturttu." diye el şahâdet edecek. "-Ey gözler! Söyleyin bakalım, bu adam bu harama baktı mı?.." "-Baktı yâ Rabbi!.." diyecekler. Kendi âzâları insanın aleyhine şahâdet edecek. Bu âzâ bizim âzâmız; neden bizim aleyhimize şahidlik ediyor?.. Diyecekler ki -Lime şehidtüm aleynâ? "Neden bizim aleyhimize şahitlik yaptınız şimdi?" -KŒlû entakanallàhüllezî entaka külle şey' "Her şeyi konuşturmağa kàdir olan Allah, bizi konuşturttu. Allah konuş dedikten sonra, biz saklayabilir miyiz? Konuşmamak mümkün mü?.. Kayayı konuşturur, her şeyi konuşturur." Sonra, demek bunlara da unutturacak. Âzâlar da unuttu, melekler de unuttu, defterden de silindi... Kaldı yer yüzü, dekor, sahne, mekân... O ağacın altında mı işlemişti o hırsızlığı, o cinâyeti?.. O günahı orada mı yapmıştı?.. O odanın içinde mi yapmıştı?.. O binâda mı, o duvarın dibinde mi?.. O duvarlara, o ağaçlara, o dağlara taşlara da unutturacak. ve bikàal ard Yeryüzünün buk'alarına, arazilerine, mekânlarına da unutturur. Allah affetti mi, öyle bir silişle siliyor ki muhterem kardeşlerim, izi kalmıyor. İzini arasa müfettişler, dedektifler; cihanın dedektifleri toplansa, parmak izi bulamayacak şekilde temizliyor Allah... Bunun da başlangıcı ne oluyor?.. O günahkârın tevbe etmesi... O yüzü kara kulun, o edepsiz kulun pişman olması, tevbe etmesi, böyle affına sebep oluyor muhterem kardeşlerim!.. -"Demek ki, tevbe etmemiz lâzım!" demek istiyorsun hocam?.. -Elbette!.. Sabahtan beri boşuna mı yorulduk yâni?.. Elbette, "Tevbe etmek lâzım!" demek istiyoruz. Sabahleyin de, hemen namazdan çıktıktan sonra, Mehmed Zâhid Kotku Hocamız'ın Tevbe kitabını aldım; baştan sona bir okudum. Çok hoşuma gitti. Kimde yoksa, alsın; içinde çok güzel bilgiler var... Hakîkaten, anlaşılır bir dille yazılmış. Mutlaka alın ve okuyun! Temennî ederim ki, tekrar tekrar okuyun!.. Ayda bir okuyun, haftada bir okuyun; ezberlesin çocuklar!.. İçinde dualar var, onları ezberlesinler!.. Tevbe eden adam, ilkönce ne yapacak?.. Tedbir; ilkönce o günahı beraber işlediği takımdan istifâ edecek... O arkadaşlarından ayrılacak, oradan gidecek. Çünkü onlar, onu yine kandırırlar. "Gel yâhu, boş ver yâhu!.." derler, koluna girerler, yanağından öperler... "Parası bizden..." derler. O arkadaşlar öyle fedâkârdır ki, cami arkadaşlarında o fedâkârlık yok... "-Tamam, bütün içki paraları benden!" derler. "-Vay be! Ne cömert adam!" dersin. Günahta öyle cömerttir. O meyhâne arkadaşları öyle samîmîdir ki, canını verecek gibi görünür, gönlünü çeker. Şeytan da pohpohlar, körükler, sevdirir. "Yâ, hakîkaten çok fedâkâr arkadaş be!.. Camideki arkadaş, bana hep kaşlarını çatıyordu; bunun hep yüzü gülüyor. Bu hep iltifat ediyor, bu daha tatlı.." dersin. Haa, görürsün sen tadını sonra!.. Onun için, ilkönce kendisine o günahı işlettiren kötü arkadaşları terk edecek!.. Muhîti, hattâ şehri terkedecek!.. Çünkü, bulurlar. Sen gelirsin, tezgâhta çalışırsın; adam gelir, dükkânın kapısından işaret eder dışardan... Patrondan korkar, içeriye de giremez. Öğleden sonra filân saatte, falanca yerde... Bulur seni; kokundan mı bulur, nereden bulursa?.. Yâni, radarla mı arar, şeytanın radarıyla mı bulur?.. Onun için, korkuyorsan, şehri de terk etmek lâzım!.. Terk et, o şehri bırak!.. Neden?.. Onlar yine kandırırlar seni günaha... Allah seni sevdi, günahlarını affetti, unutturdu... Seni kabul etti, dergâhına aldı... Sen şimdi o tarafa dönecek misin?.. -Hayır!.. Dönmemek için, kötü arkadaşlardan ayrılacaksın!.. -Tamam, iyi ama, filânca kimseye şu kadar borcum vardı; falanca kimsenin de şu kadar hakkı geçmişti?.. Onları da ödeyeceksin, borcunu da vereceksin!.. Borçlu olan bir insan, ödemeğe kadirken borcunu ödemezse; Allah onun namazını, niyazını, ibadetini bile kabul etmiyor. Millet borcu önemsemiyor, kolay bir şey sanıyor. Yâni, ödemeğe kàdir ama, ödemiyor. O zaman, sen hava alırsın! Kıldığın namazlar havaya gider, ibadetler boşa gider. Bu hususta hadisler var... Borçlarını ödeyeceksin, haklarını ödeyeceksin!.. Sen tevbe ettin; iyi ama, ne olacak adamın yüzbin doları?.. Senin üzerinde mi kalacak?.. Adamın kusuru ne?.. Ver adama paralarını, borcun kalmasın!.. Sonra, tevbede acele edeceksin!.. -Ederim hocam! Tamam, şimdi sen bir konferans verdin; inşaallah ben üç sene daha günahı işlemeye devam edeyim... Dördüncü sene tevbe edeceğim! Hacca gideceğim o sene... Para biriktiriyorum. Ondan sonra bir tevbe edeceğim; içkiyi de bırakacağım, günahı da bırakacağım, falancayı da bırakacağım, iyi bir insan olacağım. Sakal da bırakacağım hocam, sana söz!.." -Bana ne senin sakalından?.. Üç sene sonra yaşayacağına, bir saat sonra yaşayacağına garantin var mı?.. -Yok!.. Şeytan aldatır. İşi uzattın mı, şeytan aldatıyor. Şeytan bir kötülüğü doğrudan doğruya yaptıramazsa, iyiliği engellemeye çalışır. İyiliği de engelleyemezse, te'hir ettirmeye çalışır. "Tamam tamam yâ, anladık iyi kulsun, tevbe edeceksin; ama, yarın et!" der. Şimdi burada hava tam müsâit... Burada tevbe edecektin. Tam ayetleri okudun, kalbin yumuşadı. Hocayı dinledin, tevbe edecektin... Dışarıya bir çıkarsın, televizyonu bir seyredersin, arkadaşlarla bir konuşursun... Melbourn'e bir iner gelir gidersin. Yine küllenir, yine unutur insan... Neden?.. Zaman geçti mi, şeytan işini bilir. Mühlet istedi mi şeytan, "Biraz sonra yap!" dedi mi, belli ki bir oyuna getirecek. "-Namazı kılmaya kalkayım! Bismillâhir rahmânir rahîm, inşaallah namazı hemen evvel vaktinde kılayım!.." dersin. "-Otur, biraz daha otur yâhu! Azıcık otur, biraz sonra kılarsın! Bak, şu çerezden ye!.. Şu meşrubattan iç!.. Şu kitabın şurasını da oku!.. Bak, romanın en heyecanlı yerindesin. Şimdi aklın buraya takılır kalır; namazda çözümü düşünürsün. Onun için biraz daha otur!.." der. "-Haa, okuyayım biraz daha... Komiser oraya gitmiş, tabancasını çekmiş... Vay canına, arkasından kapı açılmış... Herifin kafasına ötekisi bir tane, bir vurmuş... Ne heyecanlı... Arka sayfada ne diyor?.." Bilmem ne filân derken, bir de bakarsın ki, Coburg Camii'nde müezzin "Allahu ekber!.. Allahu ekber!.." diye bağırıyor. Haydii... Öğle namazı kaçtı, ikindi geldi. Neden?.. Şeytan aldattı. Tehir etti mi, o tehir etme müddeti içinde şeytan aldatır. Onun için Accilû bittevbeti kablel mevt. "Ölüm gelmeden evvel tevbe etmekte acele ediniz!" denilmiştir. Tevbeye acele etmek lâzım!.. Kötü arkadaşları bırakmak lâzım!.. Tevbede, pişmanlık duymak lâzım!.. Şu satın alacağınız Hocamız'ın Tevbe isimli kitabında, Peygamber SAS Efendimiz "Tevbe nedâmettir, pişmanlıktır." diyor. -Pişmanlık içine düştü mü, bir karabulut gibi içine çöktü mü?.. -Çöktü hocam! Yüreğim yanıyor, çok pişmanım... Çok pişmanım hocam yaptığıma!.. Nasıl cahillik ettim de yaptım?.. -Hah işte, tevbenin aslı esası bu pişmanlık!.. Anası bu, kaynağı bu... Bu pişmanlığın olması, çok güzel bir şey... Aslı bu... Bu pişmanlık oldu mu, iyi bir durum... Bu pişmanlığı duydu mu, kul bunu hissetti mi, Allah kuldan bunu gördü mü; daha diliyle "Tevbe yâ Rabbi!" demeden, o pişmanlık hürmetine kulun günahını affeder, o pişmanlığı duydu diye... Günaha pişman olacak, bir daha yapmamağa azmedecek!.. Günahta mukim iken, günaha devam ediyorken, günahta ısrar ediyorken tevbe, yalancıların tevbesidir. -Hocam, dün seninle tevbe ettim. Evvelki gün de tevbe etmiştim. Coburg Camii'nde cuma günü de tevbe etmiştik. "Estağfirullah el'azîm ve etûbü ileyh" demiştik. Her namazın arkasından zâten üç defa tevbe ediyoruz. "Estağfirullah el'azîm elkerîm ellezî lâ ilâhe illâ hû, elhayyel kayyûme ve etûbü ileyh" demiyor muyuz?.. Tevbemiz tamam!.. -O, yalancıların tevbesi!.. Çünkü; içinde günahın sevgisi duruyor, günaha bağlılık duruyor, günaha devam arzusu duruyor. Camiye geliyor, namazı kılıyor; camiden çıkıyor, günahı işliyor. Yalancıların tevbesi ile tevbe etmeyi Allah kabul etmez. Allah'ın kabul ettiği tevbe, kalbden pişmanlıktır. Bir daha onu işlememeğe azmedecek. Büyüklerimiz ne söylemiş "-Yâ Rabbi!.. İlâhî yâ Rabbi!.. İlâhî yâ Rabbi!.. Benim elimden, dilimden, gözümden, kulağımdan, her âzâ ve cevârihimden; sinn-i bülûğumdan, mes'ûliyet çağımdan bu güne kadar, bilerek bilmeyerek ne türlü günahlar sàdır olduysa, vàkî olduysa, ben onların cümlesine nâdim oldum, pişman oldum. Bir dahi -bir daha demek- işlememeğe azm ü cezm ü kasdeyledim..." Haah, şimdi tamam oldu. Bir daha işlememeğe azmedecek, kasdedecek, cezmedecek!.. Cezm demek, kuvvetli karar demek... Pişman olacak, günahı bırakacak. Günahta ısrarla devam ederse, yalancının tevbesi oluyor. Bir daha işlememeğe de kat'î kararı olacak. -İşlemeyeceğim bu günahı Hocam!.. Bir kaç defa bir daha işlememeğe azmettim; amma, yine de şeytan beni kandırdı. O günaha bir daha düştüğüm oldu. Keşke olmasaydı ama, bu olabilir. Sàdık kullar, ömürleri boyunca tevbesine tam sàdık olan er kişiler nerede?.. Evliyâ olmak kolay değil... Aciz kullar arada hatâ edebilir. Yine korkma, "Bir sefer daha bozdum, iki oldu. Bu sefer Allah affetmez!" diye ümitsizliğe düşme!.. Allah yine affeder. Ama, içinden samîmî olacaksın, bir daha işlememeğe azm ü cezm ü kasdedeceksin!.. Muhterem kardeşlerim! Sonra Ve etbius seyyietel hasenete temhuhâ buyuruyor Peygamber Efendimiz SAS... Bir ilâç, bir tedâvi, bir çâre... Nedir çâre?.. -Bir kötülük yaptım, şimdi benim halim ne olacak?.. Ben günah işledim; haramları ille cehennemde cayır cayır yanarak mı ödeyeceğim?.. Çaresi ne?.. -Tevbe edersin, Allah affeder... Kul hakkıysa, verirsin; Allah affeder... Bir de, Ve etbius seyyietel hasenete temhuhâ "Yap bir iyilik, yap bir sevaplı iş, yap bir güzel şey; onu siler." diyor Peygamber Efendimiz SAS... Kötülüğün arkasından bir iyilik yap!.. Tevbe günahları siler, hasenât da seyyiatı siler. Benim tanıdığım bi kimse var... Melek gibi bir kimse, mâşâallah evliya gibi... Allah selâmet versin... Sabah meselâ, kalkamamış sabah namazına... Ah, yine geç yattı, sabahleyin saat "Zırrr..." derken, uyku arasında elini uzattı, bastırdı. "Şimdi kalkarım, başımın sersemliği biraz geçsin..." filân derken, yine bir daldı. Yorganı çekti başından aşağıya... Bir uyandı ki, güneş doğmuş. Namazın vakti geçti. Günah işledi, nefsi onu aldattı. Kalkacaksın!.. "Canım, tamam tamam... Biraz gözünü kapat da, şu uykunun sersemliği geçsin!.." Aldatıyor. O gözünü kapattın mı, o saatin cırlaması kâr etmez; tekrar dalar insan uykuya... Onun için, bazı saatler var, çok hoşuma gidiyor. "Repeat" diyorlar. Biraz çalıyor; "Zırrr... Tık..." kendisi duruyor. Ondan sonra, sen bir uyanıyorsun, "Namaz vakti gelmiş." filân diye... Ondan sonra, tekrar bir dalıyorsun. O yine "Zırrrr..." diye bir daha çalıyor. Hop, bir daha kalkıyorsun. Bir daha, bir daha... Derken iyice uyandırıyor. Tekrarlı saat... Öyle saat alın, hem de kocaman alın!.. Hacı Bayram imamı gibi, sesi gür olsun!.. Sonra, yatağın yakınına koymayın!.. Elinizin uzandığı yere koyarsanız, uyku arasında belki basarsınız. Uzağa koyun, kapının öbür tarafına koyun; rahatsız etsin sizi, kalkamıyorsanız kalkın!.. Tabii, kalkmanın başka şartları da var... Akşam abdestli yatarsan, kalkarsın... Dualı yatarsan, kalkarsın... Yemeği erken yersen, kalkarsın... Geç yerse, saat onbirde yerse; geceleyin zehirlenmiş gibi oluyor insan... Gözleri şişer, kafası şişer; sabaha kalkamaz. Mide boş olursa, teheccüde kalkar insan... Teheccüde değil de, önce buzdolabının önüne kalkar. "Acaba ne var burada? Şöyle hemen atıştırılacak cinsten bir şey var mı?" diye, buzdolabının kapağını bir açar önce... Neden?.. Midesi boş... Yâni, açlığın çok faydaları var... Şimdi, adam sabah namazına kalkamamış. Sakın haaa, "Bazı insanlar kalkamıyormuş; iyi, arada ben de kalkamayayım!" filân gibi ters sonuçlar çıkartmayın benim konuşmalarımdan!.. Bu adam bir günah işledi, sabah namazına kalkamadı. Ne yapıyor -Seni nefs-i emmârem seni!.. Seni zâlim seni!.. Bu sabah namazına, uyku uyuyacağım diye beni kaldırmadın haaa!.. Ben de sana bugün oruç tutturacağım!.. Kahvaltı yok, yemek yok, haydi bakalım!.. -Çok acıktı karnım!.. -Olsun... -Sahur da yemedim... -Höööt, sus!.. Yürü işe, aç karnına!.. Neden?.. Cezâ veriyor nefsine... Tabii, oruç iyi bir şey... Sabah namazına kalkmamak günah... O kardeşimiz bilmeden, bu hadisi tatbik ediyor. Ve etbius seyyietel hasenete temhuhâ "Bir kötülük yapmışsan; arkasından bir iyilik yap da, o onu silsin!" Bir kötülük yaptı, sonra bir sevaplı iş yapıyor; o onu siler. Kalbinin kararması gider, nûrâniyet yine durur kalbinde... Neden?.. Kötülüğe karşı, bir iyilik yaptı. Siz de bunları yapın diye söylüyorum. Tevbede acele etmek, kötü arkadaşlardan kaçmak ve sâir söylediğim şeylerin hepsini madde madde yazmanız lâzım!.. Tekrar tekrar okumanız lâzım!.. Tabii, bu hadis-i şerifin kaynağı olan, aynı mânâda ayet-i kerime var İnnel hasenâti yüzhibnes seyyiât "İyilikler kötülükleri sildirir, götürür, giderir." İstiğfarın güzel zamanları vardır. Muhterem kardeşlerim! Tevbe ve istiğfarın en özel zamanı, bilhassa tevbeye tahsis edilmiş, istiğfara tahsis edilmiş zaman seher vaktidir. Vel müstağfirîne bil eshâr Ne güzel kullardır, ne iyi kullardır, o seher vakitlerinde kalkıp da; uykuyu terkedip, abdest alıp, kimsenin görmediği zamanda, evinde, gecenin karanlığında, kendi başına, seccadesinde "Estağfirullah... Estağfirullah... Estağfirullah..." diye seher vaktinde, dağlar ile taşlar ile tevbe ve istiğfar ile meşgul olan kullar!.. Ne güzeldir o zamanda istiğfar!.. Seher vakti nedir?.. Güneş doğduktan sonraki zaman mı?.. Hayır!.. Seher vakti, gecenin son bölümüdür. Sabah namazının vaktinden önceki zamandır. Yâni, imsak kesilmezden önceki sahur zamanıdır seher zamanı... Millet seher deyince, sabah vakti sanıyor. Yanlış biliyorlar. Seher kelimesi, sahur vakti demektir. İmsaktan, fecirden önceki zaman demektir. İmsak oldu mu, tan yeri attı mı; o zaman, sabah namazının vakti girmiştir, seher bitmiştir. Gece kalkacak, ibadet edecek. Tevbe ve istiğfarın en güzel zamanı, gece vaktidir, seher vaktidir. Yunus Emre'nin şiir kitabını okuyordum. Orada, seher vaktine dair güzel bir şiiri var onun... Bu zamanda Yunus'u anlamak da zor ama, onu getirdim, okur muyuz filân diye... Onunla bitireyim diyorum. Netice itibariyle, seher vaktine kıymet verin!.. Seher vaktinde kalkmaya kendinizi alıştırın!.. Gününüzün saatlerini ve faaliyetlerini, uykunuzu, seher vakti uyanık olacak şekilde düzenleyin!.. Yatsıdan sonra çok oyalanmayın, hemen yatın!.. Seher vaktinde mutlaka kalkın!.. Çünkü, seher vakti çok kıymetli bir zamandır. Yunus'un şiirlerini, dili biraz eski olduğu için herkes kolay anlayamaz ama, ben biraz izah ederim. "İşit Sözümü Ey Gàfil" isimli şiiri bu... İşit sözümü ey gàfil, Tanla seher vaktinde dur!.. "Ey gafil müslüman, benim sözümü dinle!.. Tan vakti, tan attığı zaman kalk!.." Tan Türkçe, seher Arapça... Dur demek, kalk demek... Öyle buyurmuş ol kâmil; Tanla seher vaktinde dur!.. "Seher vakti kalkın!" diye buyrulduğu için; Ve minel leyli fetehecced bihî nâfileten lek buyrulduğu için, seher vaktinde kalkın!.. Ki gör ne dir horozunuz, Verir Hak size rûzınız, Dost dergâhına tutgıl yüz, Tanla seher vaktinde dur!.. Horozlar o vakitte kalkar, kurulmuş gibi... Şimdi, tavuk horoz besleyen kalmadı ama; emin olun köylerde horoz öttüğü zaman, takvime bakın; tamam, hiç şaşmaz. Yaza kışa hepsi ayarlı... Horozların ilk öttüğü zaman, seher vaktidir. Ki gör ne dir horozunuz, "Horoz ne diyor?.." "Ü'ürüüü..." mü diyor, başka bir şey mi diyor; Yunus onu bilir. Yunus sarı çiçeğe soruyor, cevap veriyor, anlıyor. Horozun dilini de bilir. O kimbilir ne mânâ çıkartıyor horozun sözünden?.. Verir Hak size rûzınız, "Cenâb-ı Hak size rızkınızı verir." Rûz, rızık demek... Neden öyle diyor?.. Seher vaktinde kalkanların rızkı bol olur da ondan... Kalkamayanların rızkı kesilir de ondan... Hattâ bize büyüklerimiz derlerdi ki "Seher vaktinde müslüman çocuklarına rızıklarını, kısmetlerini vermek için melekler gelir. Müslüman çocukları uyuyorlarsa; o rızıkları, kısmetleri onlara vermez, uyanık olan gayrimüslim çocuklarına verir." Neden?.. Rızık o zaman dağıtılıyor. Onlar uyuyor, ötekiler uyanık... Uyanıklara verir. İşte, biz böyle uyuduğumuzdan, onlar uyanık olduğundan; rızıklar, kısmetler hep onlara gitti de, biz şimdi işçi durumuna düştük. Mânevî bakımdan bu iş böyle... Dost dergâhına tutgıl yüz, Tanla seher vaktinde dur!.. "Dostun dergâhına yüzünü çevir!.." Tutgıl, çevir demek... "Yüzünü Kâbe'ye çevir, Allah'ın dergâhına çevir!.. Tan zamanında, seher vaktinde kalk!.." Uzunca bir şiir ama, hoşuma gitti benim... İşit sözümü ey sağır, Tâ terâzün gele ağır, Yalvar Çalab'ına çağır, Tanla seher vaktinde dur!. Yatanların yatlu hâli, Hiç nesneye ermez eli, Yatlu, kötü demek... "Yatanların hâli fenâ... Eli bir şeye kavuşmaz, eli boş kalır." Yâni, rızık gider. Seher eser rahmet yeli, Tanla seher vaktinde dur!.. "Seher vaktinde, Cenâb-ı Hakk'ın rahmetinin rüzgârları eser. Mânevî rahmet yelleri eser. Ondan istifâde etmek için, o vakitte kalkmak lâzım!.." Kuşlar ile turgıl bile, Kıl namazı imâm ile, "Kuşlar cıvıl cıvıl çınarda, ağaçta, selvide ötüşmeye başladılar; sen de onlarla beraber kalk! Kıl namazı imâm ile!.." Gel Coburg Camii'ne, imamla beraber namazı kıl!.. Tabii, Yunus Coburg demiyor da, ben diyorum. Yalvar, günahını dile, Tanla seher vaktinde dur!.. "Seher vaktinde kalk da, yalvar Allah'a; günahını affetmesini dile!.." Oku Kur'an u Yâsîn, Kulak urub dinleyesin, Sabah namazında Yâsin okunması sevap ya; bak, onu da nasıl biliyor!.. Yunus'un kafa yapısını ve kültürünü de anlamış oluyoruz. Dağca günahlar yuyasın, Tanla seher vaktinde dur!.. "Dağlar gibi günahlar olsa, yıkarsın onları... Şıpır şıpır yıkanır. Ne kir, ne kara, ne günah kalır." Okuna hadis ü kelâm, Diyeler aleyhis selâm, Âşık isen bellü bilem, Tanla seher vaktinde dur!.. "Eğer aşıksan, sen de camiye git; ben anlayayım aşık olduğunu!.. Seher vaktinde kalkarsan, camiye yürüyüp gidersen; orada hadis okunacak, kelâm okunacak, Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'a salât ü selâmlar getirilecek... Ben de o zaman, sen sahtekâr mısın, aşık mısın, tembel misin, neyin nesi olduğunu bilirim. Kalk seher vaktinde!.." Helâl ola sana uçmak, Uçmakta huriler kuçmak, Uçmak, cennet demek Yunus'un lisanında... Pır pır havalarda uçmak değil... Cennetin adı uçmak eski Türkçe'de... Cehennemin adı tamu... "Cennete girmek sana helâl ola..." Kevser şarabını içmek, Tanla seher vaktinde dur!.. "Kevser şarabını içmek de helâl olur; seher vaktinde kalk!.." Miskin Yunus aç gözünü, Uyar gafletden özünü, Tâ bilesin kendözünü, Tanla seher vaktinde dur!.. "Seher vaktinde kalk, ibadet eyle!.. Kendin neymişsin, nefsin neymiş; mâneviyat, gönül alemi, tasavvuf neymiş; bunları anlamak o zaman mümkün olur. Onun için seher vaktinde kalk!.." diyor. Ben de aynen Yunus'un nasihatlerine, tavsiyelerine katılıyorum. Seher vakti, tevbenin en güzel zamanıdır. Allah-u Teâlâ Hazretleri bizi günahlardan tevbe edenlerden eylesin... Tevbekârlardan, sevdiklerinden, tevbesi kabul olanlardan, günahlardan pâk olanlardan eylesin... Anasından doğduğu gündeki gibi temiz olanlardan; huzuruna yüzü ak, alnı açık, sevdiği, razı olduğu kullar olarak gelenlerden eylesin... Cennetiyle, cemâliyle cümlenizi, cümlemizi müşerref eylesin... Sübhâneke lâ ilme lenâ illâ mâ allemtenâ inneke entel alîmül hakîm... Sübhâne rabbike rabbil izzeti ammâ yesıfûn... Ve selâmün alel mürselîn... Velhamdü lillâhi rabbil âlemîn... Esselâmü aleyküm ve rahmetullah!..emeğine sağlık kardeşim biraz uzun bir yazı ama okumaya değdi doğrusu...emeğine sağlık kardeşim biraz uzun bir yazı ama okumaya değdi doğrusu... okuyan gözlerinize saglık COŞAN avusturalya sohbetinden oldugunu eklememişim bu vesile ile onu da ekliyelimHutbe ve Vaazlar İçerik Anasayfa Kuran-ı Kerim Kuran ve Hadis Online Kitaplar Soru ve Cevaplar İslami Kariyer Sayfalar Kadın Penceresi Uzun Hayat Temiz Hikayeler Bilim Vadisi Eğitim Sayfası Yemek Tarifleri Allah kelam-ı ezelisinde “Allah onların günahlarını hasenata tebdil eder” buyuruyor. Bu, günahkar insanlar için aslında büyük bir beşarettir. Fakat bu ayete mâsadak olabilmek için kulun da yapacağı şeyler vardır. Bir; günah insanî ilişkiler alanında cereyân etmişse yani kul hakkı söz konusu ise, mutlaka karşı taraftan helallık almak. İki; işlenen o günahı bir ömür boyu hatırlamak, onun ızdırabını sînesinde dâima canlı ve taze olarak hissetmek. Bu hususu bir başka yerde şöyle ifade etmiştik; “Günah çok kötü bir şeydir; ancak bir yerde iyi sayılabilir. O da kulun bir günaha girdikten sonra bir ömür boyu onun için âh u vâh etmesi halidir. Mesela, harama im’ân-ı nazar ederek dikkatlice bakan, fakat yıllar sonra bile onu hatırladıkça iki büklüm olup Rahmet kapısına yönelen bir kul için o günah pek çok hayırlara gebe olabilir.” Bu iki şey yapılabilirse şayet, Allah o kulu ahirette rezil etmez. Ama günah işlenmiş, unutulmuş ise aynı neticeden bahsetmek oldukça zor olsa gerek. Evet, aslında unutulması gerekli olan şeyler iyilikler ve güzelliklerdir. Zannediyorum günümüzde çok müslümanlar bu iki hususu birbirine karıştırıyor, unutulması gerekli olanları unutmuyor, unutulmaması gerekli olanları da unutuyorlar. Bu meselenin bir diğer buudu ise şudur; insan olan herkesin ve hepimizin Rabbi ile olan irtibatı adına eksiklikleri, işlediği günahları vardır. Arzu ederiz ki Allah affetsin onları. Fakat aynı arzuyu başkalarının günah ve hataları adına da duymak gerekmez mi? Niçin o arzuyu izhar etmiyoruz biz? Allah hepimizin Allah’ı; O Raûf, O Rahîm ve O Kerim. “Rahmetî vesiat külle şey’” buyuruyor, yani rahmeti herşeyi ihâta etmiş. O’nun âdet-i sübhânîsi, çamurun içinde duran kimseleri hemen tutup çıkarması, yıkaması, üzerine gül suları serpiştirmesi ise şayet, bizim onları çamur içinde görmeye hakkımız yok ki. Dilerse affeder onu. Dolayısıyla yukarıda ifade etmeye çalıştığımız “günahları unutmama”yı herkes kendi adına yapmalı. Elli sene evvel de işlemiş olsa, onu yeni işlemiş gibi bütün inciticiliğiyle duymalı. Bu açıdan “Ben biliyorum ki, falan zat falan zamanda şunu yapmıştı, ama bu günahın hacâletini hiç de üzerinde görmüyorum.” demeye hiç kimsenin hakkı yok. Nereden biliyorsun onun içinde boyundurukların dönmediğini, için için ızdırap çekmediğini?! İslamî Denge Ve Mürşid İhtiyacı İslam bir denge dinidir. Maddî ve manevî âlem adına koymuş olduğu ölçüler bunun şahididir. Fakat bunları gösterecek dimağlara özellikle günümüzde çok ihtiyaç var. Bu ufku yakalayamayan bir çok insanın yönlendirilmeye, sürekli nezaret edilmeye ihtiyaçları olduğuna inanıyorum. Aksi halde böylelerinin dine ve topluma zararlı olduğu muhakkak. Şöyle ki, bahsini ettiğimiz özellikteki kişiler, ilim adamları, master, doktora talebeleri sistemin gerektirdiği ölçüler içinde çalışıyor. Başkalarının görüş ve düşüncelerini aktarmayı ilmî çalışma olarak kabulleniyorlar. Bunu yaparken de belki farkında değiller ama kendi gönüllerinin ilhamlarını öldürüyor, kendi ruhlarının dilinden kilidi çözmüyor/ çözemiyorlar. Dolayısıyla bugün bir çeşit, yarın bir başka çeşit konuşuyor, en son okuduğu kitabın havasına giriyorlar. Dimağlarda donukluk, söylenen şeylerde zıtlıklar oluyor böylece. Bazılarında da tam tersi şey geçerli. Onlar da alabildiğine serbest ve hür düşünceli. Sürekli beyin firtınaları ve sancıları içinde. Ama bunlar da dinin getirdiği temelleri tam anlamıyla bilemediklerinden ölçüsüz, bazan da İslam’a zıt şeyler söyleyebiliyorlar. Bu açıdan ilk sınıfta yer alanlara İslam’ın hayatın hiçbir alanında boşluk bırakmayan dengelerini hatırlatacak, gösterecek; diğerlerine de basit seviyede dahi olsa İslam’ın usûlüne ait değerlerini gösterecek, öğretecek denge insanlarına ihtiyaç olduğu kesin. Işığın Göründüğü Ufuk Bazan ışık görünür. Aradan on sene geçer, yirmi sene geçer, ışık hala göründüğü ufukta durur, bir santim ilerleme kaydetmez. Neden? Çünkü insanların azmi, kasdı, kararlılıkları, plânlarının ciddiyeti, uygulanabilir oluşu şart-ı âdî planında müessir şeylerdir. Eğer bunlarda bir eksiklik ve aksama söz konusu ise, ışık göründüğü yerde görüne durur fakat siz yürümenize rağmen bir türlü tünelin öbür ucunu bulamazsınız. Bununla beraber ışığın göründüğünü kabul etmelisiniz. O zaman ya; “Ne yapalım! Işık biraz erken görünmüş.” veya “Biz ışığa doğru yürürken âhesterevlik ediyoruz.” ya da; “Atâ-i ilâhî burada ayrı bir cilve ortaya koyacak.” diyeceksiniz. Bu çerçevede bir hususu tekrar hatırlatmak isterim; bazan dünyanın herhangi bir yerindeki muvaffakiyet, başka yerlerde muvaffakiyete giden yolu tıkayabilir ve sistemi felç edebilir. Cüz’î dairedeki tekevvün hepten’in önünü kesebilir. Zira o muvaffakiyet başkalarının gıpta damarlarını harekete geçirmiş, haset duygularını kabartmış, düşmanlık yapmalarına zemin hazırlamıştır. Mesele, dininizi anlatma, hakkı başkalarına duyurmadır. Dinimizi anlatma istikametindeki bir başarı başka bir yerde kendilerine rakip kabul etmeyenlerin harekete geçmesine sebebiyet verebilir. Öyleyse, bir yerde doğum yaptırtıp diğer yerlerde kısırlaşmaya, kısırlaştırmaya sebebiyet vermeyin. Unutmayın, hâmile olan bütün analar doğum yaptığı zaman başkalarının yapacağı bir şey kalmamış demektir. Yağmur Yağarken Yağmur yağıyor şu an. O yağmur -ki diğer adı rahmettir- Allah’tan, rahmet semasından yeni kopup gelen şeyin adıdır. O şimdi üzerinde öbür alemin çizgilerini taşıyor, o aleme ait turfanda televvünlere âyinedarlık yapıyor. Bu esnada eğer gönüller Allah’a teveccüh eder, diller O’nu mırıldanırsa, Allah o duaları kabul buyurur. Şimdi siz, sizin için hayatta en önemli gaye ne ise, o gayeye kalbinizi kilitleyerek Cenab-ı Hakk’a dua edin, o meramınızı isteyin. “Güzel söz O’na çıkar, iyi amel O’na yükselir.” diyor Kur’an. Dolayısıyla O’ndan gelenlerin geldiği şu anda, O’na gidecek şeylerin gitmesinde bir kolaylık söz konusudur. Yani gök kapıları açık, rahmet geliyor, yerden kelimeler de O’na yükseliyor. İsterseniz benim kelimelerime kalbinizin heyecanıyla iştirak edebilir, amin diyebilirsiniz “Allâhümme a’li kelimete’llâhi ve kelimete’l-hakki ve dîne’l-İslami fî külli enhâi’l-âlem. Veşrah sudûranâ ve sudûra ibâdike fî külli enhâi’l-âlemi ile’l-îmâni ve’l-İslâmi ve’l-ihsâni ve’l-Kur’ân vestahdimnâ fî hâzâ’ş-şe’n. Vec’alnâ min ibâdike’l muhlisîne’l muttakîne’l veriîne’z zâhidîne’l mukarrabîne’r râdîne’l merdıyyîn. Allâhümme yâ müfettiha’l ebvâb! İftah lenâ ümmete Muhammedin sallâhu aleyhi vesellem lâsiyyemâ ihvânî ve ehavâtî ve asdikâî ve sadâikî ve ahbâbî ve ehibbâî hayra’l-bâb. Rabbenec’al lenâ min emrinâ ümmete Muhammedin sallahu aleyhi vesellem lâsiyyemâ emra ihvâni ve ehavâti ve asdikâi ve sadâikî ve ahbâbî ve ehibbâî fî külli enhâi’l-âlemi ferecen ve mahrecâ, ve sallallâhu alâ seyyidina Muhammedin ve alâ âlihî ve ashâbih.” Allahım! Yüce adını, hak kelamını ve din-i mübin-i İslam’ı dünyanın dört bir tarafında yücelt! Gönüllerimizi ve dünyadaki bütün kullarının kalblerini imana, İslam’a, ihsana ve Kur’an’a aç! Bizi bu yolda istihdam eyle! Bizleri ihlâslı; kılı kırk yararcasına takva hayatı yaşayan; zühdü esas edinen; kurbiyetine mazhar olup Senin yakınlığını kazanmış; Sen’den razı olmuş, Senin de kendilerinden razı olduğun kullarından eyle! Allahım, her kapıyı açan Rabbim! Biz Ümmet-i Muhammed’e sallallahu aleyhi vesellem, hususen kardeşlerimiz, dostlarımız ve sevdiklerimize hayır kapılarını aç! Ey Rabbim! Biz Ümmet-i Muhammed’e sallallahu aleyhi vesellem ve hususiyle de dünyanın dört bir tarafındaki kardeşlerimiz, dostlarımız ve sevdiklerimize bir rahatlık, sıkıntılarına bir çıkış yolu ihsan eyle! Salat u selam Efendimiz aleyhissalatu vesselam, âl ve ashabı üzerine olsun. Salavat-ı Beşairu'l Hayrat Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla. Bu salat, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem üzerine, imamların imamı şeyh Abdulkadir Geylani Allah bizi onun bereketiyle faydalandırsın. Âmin tarafından telif edilen Beşairu'l Hayrat - Hayırların Müjdeleri isimli salattır. Allah, Efendimiz Muhammed'e, onun ailesine ve ashabına salât ve selam eylesin. Bize iman ve İslam nimetini ihsan eden Allah'a hamd olsun. İmamların imamı, ümmetin şeyhi, seçkinlerin seyyidi, kutupların kutbu, gavsul azam seyyid Abdulkadir Geylani Hazretleri bazı din kardeşlerine dedi ki Benden bu salatı alın. Ben bu salâtı ilham yoluyla Aziz ve Celil olan Allah'tan aldım. Sonra manevi yolla bu salâtı, Peygamber sallallahu aleyhi veselleme gösterdim. Ona bu salâtın sevabını sormayı istedim, daha ona sual edemeden bana şu bilgileri verdi. Buyurdu ki bu salâtta sınırsız, garip üstün bir şey var. Bu salât, sahibini en yüksek derecelere yükseltir. Bir şey kastettiğinde düşündüğü şey zayi olmaz, Allah katında duası geri dönmez. Bu salâtı bir kere okuyan kişinin ve o mecliste bulunanların günahlarını Allah affeder. Eceli gelip ölüm anı geldiğinde ise, bu salâtı okuyan kişinin yanında dört melek hazır olur. Birincisi şeytanı kovalar. İkincisi kelime i şahadeti telkin eder. Üçüncüsü ona bardakla Kevser’den içirir. Dördüncüsü elinde cennet meyveleri dolu altından kapla ona cennetteki yerini müjdeler ve der ki “Müjde sana ey Allah'ın kulu!”. O kişi cennetteki yerine bakar, daha ruhu çıkmadan cennetteki yerini gözleriyle görür ve güven içerisinde, sevinçli ve mutlu olarak kabrine girer. Kabrinde yalnızlık ve darlık görmez, kabrinde ona kırk tane rahmet kapısı açılır. Başucuna nurdan bir kandil asılır. Kıyamet gününde o kandille diriltilir. Sağında onu müjdeleyen, solunda da ona güven veren birer melek, üzerinde de iki elbise olur. Ona üzerine bineceği seçkin bir binek verilir. Hasret ve pişmanlık çekmez. Hesabı kolay olur. Bu salâtı okuyana, sırattan geçerken cehennem şöyle seslenir "Çabuk geç ey Allah'ın azat ettiği! Muhakkak ben sana haram kılındım." Bu salatı okuyan, önce girenlerle beraber cennete girer. Ona cennette gümüşten kırk kubbe verilir. Her kubbenin içerisinde nurdan yüz çadır, her çadırın içinde kafur ağacından yapılmış bir divan, her divanda ince ipek kumaştan bir yatak, her yatakta Allah' Celle Celalühü ın en güzel surette yarattığı güzel kokulu, en uzun gecedeki ay gibi parlak, iri gözlü bir huri vardır. Bunlardan başka Allah Celle Celalühü bu salâtı okuyana gözün görmediği, kulağın işitmediği, insanın kalbine gelmeyen şeyler verir. Evliyalar Sultanı, seyyid Abdulkadir Geylani Hazretleri dedi ki Bu salâvat, yetmiş tane rahmet kapısının açılmasına ve hikmet yolundan harikaların zuhur etmesine sebep olur. Bu salavat bin tane erkek ve kadın köle azat etmekten, bin deve kesmekten, bin dinar sadaka vermekten, bin ay oruç tutmaktan daha hayırlıdır. Bu salâvatta gizli sır vardır. Bu salavat rızıkların kolaylaşmasına, ahlakların güzel olmasına, ihtiyaçların giderilmesine, derecelerin yükselmesine, günahların silinmesine, ayıpların örtülmesine, zelil kişinin saygın olmasına sebep olur. Evliyalar Sultanı, seyyid Abdulkadir Geylani Hazretleri dedi ki Bu salâvat, salih ve kâmil olan insandan başkasına verilmez herkes bu salâtı ders edinemez. Salih ve kâmil kişi olduktan sonra bu salatın ders izni ona verilir. Bu salavat özellikleri tamam olup faidelere sahiptir. Bu salâvatın sahibinin dünya ve ahiret işlerinden önemli bir işi olduğunda, bu salâvattan okuduğu bütün salâtlar Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin yanında ona şefaat olur. Bu salâvat, salât edenlerin salâtı içindeki ayetler yönünden zikredenlerin Kur'an'ı, vaaz edinenlerin vaazı, vesile edinenlerin vesilesidir ve bu salât, büyük Kur'an içinde Kur'an ayetleri bulunan salattır. Ben bu salâtı,Beşâiru'l Hayrat hayırların müjdeleri diye isimlendirdım. İşte kendinden bahsedilen o salâvat. Mecmuu Evradı Kadiriye s-231-232 Bismillahirrahmanirrahim Elhamdülillahi rabbil alemine Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedil beşiril mübeşşiri lil mü’minîne bimâ kâlallahul azîmu ve beşşiril mü’minîne ve ennallahe lâ yudîu ecrel mü’minîne Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedil beşiril mübeşşiri lizzekirîne bimâ kalâllahul azîmu fezkurunî ezkurküm üzkürullahe zikren kesiren ve sebbihuhu bükraten ve esilen hüvellezî yusallî aleyküm ve melaiketühü liyuhriceküm minezzulumâti ilânnuri ve kâna bil mü’minîne rahîma tahiyyatühüm yevme yelkavnehü selamün ve eaddelehüm ecren kerimen Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedil beşiril mübeşşiri lil amilîne bimâ kâlâllahül azîmu ennî leaüdîu amele amilin minküm min zekerin evünsâ ve men amile salihan min zekerin evünsâ ve hüve mü’minun feülâike yedhulunel cennete yurzakune fihâ bigayri hisâbin allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedil beşiril mübeşşiri lil evvebîne bima kâlâllahül azîmu feinnehu kâne lil evvebîne gafuren lehüm mâyeşâune inde rabbihim zalike hazâul muhsinîne allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedil beşiril mübeşşiri littevvabîne bimâ kâlâllahül azîmu innallahe yuhibbuttevvabîne ve yuhibbul mütetahhirîne ve hüvellezî yekbeluttevbete an ibâdihi ve ya’fu anisseyyiati Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedil beşiril mübeşşiri lilmuhlasîne bimâ kâlâllahül azîmu femen kâne yercû likâe rabbihi felya’mel amelen salihan vela yüşrik biibâdeti rabbihi ehaden muhlisîne lehüddîne Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedil beşiril mübeşşiri lilmusallîne bimâ kâlâllahül azîmu veekimissalâte innessalâte tenha anilfehşâi velmünkeri ekimissalâte ve’mur bilma’rufi venha anil münkeri vesbir alâ meâ esabeke inne zalike min azmil umuri Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedil beşiril mübeşşiri lilhâşiîne bimâ kâlâllahül azîmu vestainu bissabri vessalâti ve innehâ lekebiratün illa alâl haşiîne ellezîne yezunnune ennehum mülâku rabbihim ve ennehum ileyhi raciune ellezîne yezkurunallahe kıyamen ve kuuden ve alâ cunubihim ve yetefekkerune fî halkissamâvati vel ardi rabbenâ mâ halakte haze bâtilen subhaneke fekınâ azabennâri Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedil beşiril mübeşşiri lissâbirîne bimâ kâlâllahül azîmu innemâ yüveffessâbirune ecrehüm bigayri hisâbin ülâikellezîne hedahümüllahü ve ülâike hüm ulul el bâb Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedil beşiril mübeşşiri lilhâifîne bimâ kâlâllahül azîmu velimen hâfe Mekâme rabbihi cennetâni ve emmâ men hâfe mekâme rabbihi venehennefse anil hevâ fe innelcennete hiyel me’va Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedil beşiril mübeşşiri lilmüttakîne bimâ kâlâllahül azîmu ve rahmeti vesiat külle şeyin fesaktubuhâ lillezîne yettakune ve yu’tunezzekâte vellezînehum biayetinâ yü’minunellezîne yettabiunerrasulennebiyyel ümmiyye lehüm cezaâüddi’fi bimâ amilu vehüm fîl ğurufâti âminune Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedil beşiril mübeşşiri lilmühbitîne bimâ kâlâllahül azîmu ve beşşiril mühbitînellezîne iza zükirâllahü vecilet kulûbühüm vellezîne yü’tune mâ atev ve kulûbühüm veciletün ennehüm ilâ rabbihim raciune Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedil beşiril mübeşşiri lissabirîne bimâ kâlâllahül azîmu ve beşşirissâbirînellezîne izâ esâbethüm müsîbetün kâlu innâ lillahi ve innâ ileyhi râciune ülâike aleyhim salavatün min rabbihim ve rahmetün ve ülâike hümül mühtedune innî cezeytühümül yevme bimâ Sabarû ennehüm hümül fâizune Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedil beşiril mübeşşiri lilkâzimîne bimâ kâlâllahül azîmu vel kâzimînel ğayze vel âfîne aninnâsi vallahü yühibbul muhsinîne femen afâ ve aslaha ve ecruhü alâllahi innehü la yühibbuzzalimîne Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedil beşiril mübeşşiri lil muhsinîne bimâ kâlâllahül azîmu ve ehsinu innallahe yuhibbul muhsinîne men câe bil haseneti felahü aşrü emsâlihâ vemen câe bisseyyiati felâ yühzâ illâ mislehâ vehüm lâ yüzlemune Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedil beşiril mübeşşiri lilmütesaddikîne bimâ kâlâllahül azîmu ve entesaddakû hayrün leküm inküntüm ta’lemune innallahe yeczil mütesıddıkîne Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedil beşiril mübeşşiri lilmünfikîne bimâ kâlâllahül azîmu ve mimmâ razaknâhüm yünfikune vemâ enfaktüm min şey’in fehüve yühlifühü Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedil beşiril Mübeşşiri lilşâkirîne bimâ kâlâllahül azîmu veşkürü ni’metallahi inküntüm iyyâhu ta’budune lein şekertüm laezîdeneküm velain kefertüm inne azâbî leşedidun Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedil beşiril mübeşşiri lissâilîne bimâ kâlâllahül azîmu feinnî karîbun ucîbu da’veteddâi izâ daânid unî estacib leküm Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedil beşiril mübeşşiri lissâlihîne ülâike hümül vârisunellezîne yerisunel firdevse hüm fîhâ hâlidûne Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedil beşiril mübeşşiri lilmusallîne bimâ kâlâllahül azîmu innallahe ve melâiketühü yusallune alennebî yâ eyyühellezîne amenu sallü aleyhi ve sellimu teslimen yü’tikum kifleyni min rahmetihi ve yec’al leküm nûren temşune bihi ve yağfir leküm vallahü ğafürün rahîmun Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedil beşiril mübeşşiri lilmübeşşirîne bimâ kâlâllahül azîmu ve beşşirillezîne âmenu ve amilussâlihâti lehümül büşrâ fî hayâtid dünyâ ve fil âhireti lâ tebdîla likelimâtillahi zâlike hüvel fevzul azîmu Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedil beşiril mübeşşiri lil fâizîne bimâ kâlâllahül azîmu vemen yütiillahe ve rasulehu fekad fâza fevzân azîman Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedil beşiril mübeşşiri lizzahidîne bimâ kâlâllahül azîmu elmâlu velbanune zînetül hayâtid dünyâ vel bâkiyâtüssâlihâtü hayrün inde rabbike sevâben ve hayrün amelen Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedil beşiril mübeşşiri lilümmiyyîne bimâ kâlâllahül azîmu küntüm hayra ümmetin uhricat linnâsi te’murune bilma’rufi ve tenhevne anil münkeri Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedil beşiril mübeşşiri lilmustafîne bimâ kâlâllahül azîmu sümme evrasnâl kitâbellezînestafeynâ min ibâdînâ feminhüm zâlimun linefsihi ve minhüm Muktesiddun ve minhüm sâbikun bil hayrâti biiznillahi zâlike hüvel fadlül kebîru Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedil beşiril mübeşşiri lilmüznibîne bimâ kâlâllahül azîmu kul yâ ibâdiyellezîne esrafü alâ enfüsihim lateknetû min rahmetillâhi innellâhe yağfiruzzunube cemiân innehü hüvel ğafururrahîm Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedil beşiril mübeşşiri lil mustağfirîne bimâ kâlâllahül azîmu ve men ya’mel suvâen evyezlim nefsehu sümme yestağfirillâhe yecidillâhe ğafuren rahîmen Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedil beşiril mübeşşiri lilmukarrebîne bimâ kâlâllahül azîmu innellezîne sebakat lehüm minnâl hüsnâ ülâike anhâ müb’adune la yes’maune hasîsehâ vehüm fî mâştehat enfüsühüm hâlidune la yahzünühümül fezaül ekberu ve tetelekkâhümül melâiketü hâzâ yevmükümüllezî küntüm tuadune Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedil beşiril mübeşşiri lilmü’minîne bimâ kâlâllahül azîmu innel müslimîne velmüslimâti velmü’minîne velmü’minâti velkânitîne velkânitâti vessâdikîne vessâdikâti vessâbirîne vessâbirâti velhâşiine velhâşiâti velmütesaddikîne velmütesaddikâti vessâimîne vessâimâti velhâfizîne furucehüm velhâfizâti vezzâkirînallâhe kesiren vezzâkirâti eaddallâhü lehüm mağfiraten ve ecran azîmen ve enleyse lilinsâni illâ mâseâ ve enne sa’yehü sevfe yürâsümme yüc’zâhül cezâel evfâ Allahümme salli aleyhi salaten tüşrahu bihâssuduru ve tehunu bihâl umuru ve tenkeşifu bihâşşuturu ve sellim tesliman kesîran daimân ilâ yevmiddîni da’vehüm fihâ subhânekellahümme ve tahiyyetühüm fihâ selâmün ve âhiru da’vehüm enilhamdülillâhi rabbil âlemîn Salavat-ı Beşairu'l Hayrat'ın Anlamı Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Azameti nihayet derecede olan Allah'ın Celle Celalühü buyurduğu “ey Muhammed müminleri müjdele.” bakara 223 “Allah'ın müminlerin ecrini zayi etmeyeceğine sevinirler.” Âli İmran 171 ayetleri ile müminleri müjdeleyen Efendimiz Muhammed'e salât ve selam eyle ey Allah'ım. Azameti nihayet derecede olan Allah'ın Celle Celalühü buyurduğu "Beni anın ki bende sizi anayım.” Bakara 152 “Ey iman edenler! Allah'ı çokça zikredin, onu sabah akşam tesbih edin. O sizi karanlıktan aydınlığa çıkarmak için size merhamet edendir, melekleri de sizin için bağışlanma dileğindedir. Allah müminlere çok merhamet edendir. Allah'a kavuşacakları gün müminlere yönelik esenlik dileği selamdır. Allah onlara bol bir mükâfat hazırlamıştır.” Ahzab 41 - 44 ayetleri ile müminleri müjdeleyen efendimiz Muhammed'e salât ve selam eyle ey Allah'ım! Azameti nihayet derecede olan Allah'ın buyurduğu “Ben erkek olsun, kadın olsun sizden hiçbir amel edenin amelini zayi etmeyeceğim.” Âli İmran 195 “Kadın ve erkek kim mümin olarak salih bir amel işlerse, işte onlar cennete girecek ve orada hesapsız olarak rızıklandırılacaktır. " Mü'min 40 ayetleri ile amel edenleri müjdeleyen Efendimiz Muhammed'e salât ve selam eyle ey Allah'ım. Azameti nihayet derecede olan Allah'ın Celle Celalühü buyurduğu "şunu bilin ki Allah tövbeye yönelenleri çok bağışlayandır. ” İsra 25 “onlar için Rableri katında diledikleri her şey vardır, işte bu iyilik yapanların mükâfatıdır." Zümer 34 ayetleri ile tövbeye yönelenleri müjdeleyen efendimiz Muhammed'e salât ve selam eyle ey Allah'ım. Azameti nihayet derecede olan Allah'ın Celle Celalühü buyurduğu "şüphesiz Allah çok tövbe edenleri sever, çok temizlenenleri sever.” Bakara 222 “kullanndan tövbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayandır." Şura 25 ayetleri ile tövbe edenleri müjdeleyen efendimiz Muhammed'e salât ve selam eyle ey Allah'ım. Azameti nihayet derecede olan Allah'ın Celle Celalühü buyurduğu "kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa yararlı bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ortak koşmasın” Kehf 110 “dinde ihlâs sahipleri olarak, Beyyine 5 ayetleri ile ihlâs sahiplerini müjdeleyen efendimiz Muhammed'e salât ve selam eyle ey Allah'ım. Azameti nihayet derecede olan Allah'ın Celle Celalühü buyurduğu "namazı dosdoğru kıl; çünkü namaz insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar” Ankebut 45 “namazı dosdoğru kıl, iyiliği emret, kötülükten alıkoy, başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdir. ” Lokman 17 ayetleri ile namaz kılanları müjdeleyen efendimiz Muhammed'e salât ve selam eyle ey Allah'ım. Azameti nihayet derecede olan Allah'ın Celle Celalühü buyurduğu “sabrederek ve namaz kılarak Allah'tan yardım dileyin. Şüphesiz namaz ağır bir şeydir, ancak huşu duyanlar için değil. Onlar Rablerine kavuşacaklarını ve gerçekten ona döneceklerini çok iyi bilirler.” Bakara 45-46 “Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Rabbimiz bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız, bizi ateş azabından koru derler.” Âli İmran 191 ayetleri ile huşu duyanları müjdeleyen Efendimiz Muhammed'e salât ve selam eyle ey Allah'ım. Azameti nihayet derecede olan Allah'ın Celle Celalühü buyurduğu “sabredenlere mükâfatları elbette hesapsız olarak verilir.” Zümer 18 “işte onlar Allah'ın hidayete erdirdiği kimselerdir. İşte onlar akıl sahiplerinin ta kendileridir.” Zümer 18 ayetleri ile sabredenleri müjdeleyen efendimiz Muhammed'e salât ve selam eyle ey Allah'ım. Azameti nihayet derecede olan Allah'ın Celle Celalühü buyurduğu “Rabbinin huzurunda hesap vermek üzere duracağından korkan kimseye iki cennet vardır." Rahman 46 “Kim de Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve nefsini arzularından alıkoyarsa şüphesiz cennet onun sığınağıdır.” Naziat 40-41 ayetleri ile Allah'tan korkanları müjdeleyen Efendimiz Muhammed'e salât ve selam eyle ey Allah'ım. Azameti nihayet derecede olan Allah'ın Celle Celalühü buyurduğu "Rahmetim ise her şeyi kapsamıştır. Onu, bana karşı gelmekten sakınanlara, zekâtı verenlere ve ayetlerimize inananlara yazacağım. Onlar resule, ümmî peygambere uyan kimselerdir." Araf 156-157 “İşte onlar için işlediklerine karşılık kat kat mükâfat vardır. Onlar cennet köşklerinde güven içindedirler." Sebe 37 ayetleri ile muttakileri müjdeleyen Efendimiz Muhammed'e salât ve selam eyle ey Allah'ım. Azameti nihayet derecede olan Allah'ın Celle Celalühü buyurduğu "Alçak gönüllüleri müjdele, onlar Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir.” Hac 34-35 “Rablerine dönecekleri için, verdiklerini kalpleri ürpererek verirler." Müminun 60 ayetleri ile alçak gönüllüleri müjdeleyen Efendimiz Muhammed'e salat ve selam eyle ey Allah'ım. Azameti nihayet derecede olan Allah'ın Celle Celalühü buyurduğu “sabredenleri müjdele. Onlar başlarına bir musibet gelince, biz şüphesiz her şeyimizle Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na döneceğiz, derler. İşte Rableri katında rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır" Bakara 155-157 “sabretmiş olmaları sebebiyle, bugün ben, onları mükâfatlandırdım. Şüphesiz onlar başarıya erenlerin ta kendileridir"Mü'min 111 ayetleri ile sabredenleri müjdeleyen Efendimiz Muhammed'e salât ve selam eyle ey Allah'ım. Azameti nihayet derecede olan Allah'ın Celle Celalühü buyurduğu “onlar öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever.” Âli İmran 134 “Kim affeder ve arayı düzeltirse onun mükâfatı Allah'a aittir. Şüphesiz o zalimleri sevmez.” Şura 40 ayetleri ile öfkelerini yenenleri müjdeleyen Efendimiz Muhammed'e salât ve selam eyle ey Allah'ım. Azameti nihayet derecede olan Allah'ın Celle Celalühü buyurduğu "iyilik edin, şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.” Bakara 195 “kim bir iyilik yaparsa, ona on katı vardır. Kim de bir kötülük yaparsa, o da sadece o kötülüğün misliyle cezalandırılır ve onlara zulüm edilmez.” En'am 160 ayetleri ile iyilik edenleri müjdeleyen EfendimizMuhammed'e salât ve selam eyle ey Allah'ım. Azameti nihayet derecede olan Allah'ın Celle Celalühü buyurduğu "eğer bilirseniz borcu sadaka olacak bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır." Bakara 280 “şüphesiz Allah sadaka verenleri mükâfatlandırır." Yusuf 88ayetleri ile sadaka verenleri müjdeleyen Efendimiz Muhammed'e salât ve selam eyle ey Allah'ım. Azameti nihayet derecede olan Allah'ın Celle Celalühü buyurduğu "kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar.” Nakara 3 “Allah yolunda her ne harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir.” Sebe 39ayetleri ile Allah yolunda harcayanları müjdeleyen Efendimiz Muhammed'e salât ve selam eyle ey Allah'ım. Azameti nihayet derecede olan Allah'ın Celle Celalühü buyurduğu “Eğer yalnız ona ibadet ediyorsanız, Allah'ın nimetine şükredin.” Maun 114 “Eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım; eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir." İbrahim 7 ayetleri ile şükredenleri müjdeleyen Efendimiz Muhammed'e salât ve selam eyle ey Allah'ım. Azameti nihayet derecede olan Allah'ın Celle Celalühü buyurduğu "Ben onlara çok yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm.” Bakara 186 "bana dua edin, duanıza cevap vereyim.” mümin 60 ayetleri ile dua edenleri müjdeleyen Efendimiz Muhammed'e salât ve selam eyle ey Allâh'ım. Azameti nihayet derecede olan Allah'ın Celle Celalühü buyurduğu "Yere, muhakkak benim iyilik kullarım varis olacaktır.” Enbiya 105 “İşte bunlar varis olanların ta kendileridir. Onlar Firdevs cennetlerine varis olurlar. Onlar orada ebedi kalacaklardır." Müminun 10-11 ayetleri ile iyi kulları müjdeleyen Efendimiz Muhammed'e salât ve selam eyle ey Allah'ım. Azameti nihayet derecede olan Allah'ın Celle Celalühü buyurduğu "Şüphesiz Allah ve melekleri Peygambere salât ediyorlar. Ey iman edenler, siz de ona salât edin, selam edin." Ahzab 56 "Size rahmetinden iki kat pay versin, size kendisiyle yürüyeceğiniz bir nur versin ve sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” Hadid 28 ayetleri ile Peygamber Efendimize salât edenleri müjdeleyen Efendimiz Muhammed'e salât ve selam eyle eyAllah'ım. Azameti nihayet derecede olan Allah'ın Celle Celalühü buyurduğu "İnanıp yararlı işler yapanları müjdele" Bakara 25 “Dünya hayatında da ahirette de onlar için müjde vardır. Allah'ın sözlerinde hiçbir değişme yoktur, işte bu büyük bir başarıdır." Yunus 64 ayetleri ile iman edip salih ameller işleyenleri ahirette sevapla müjdeleyen Efendimiz Muhammed'e salât ve selam eyle ey Allah'ım. Azameti nihayet derecede olan Allah'ın Celle Celalühü buyurdugu "Allah'a ve resulüne itaat etmiş olursa, muhakkak kurtuluşa ermiş olur" Ahzab 70-71 ayeti ile kurtuluşa erenleri müjdeleyen Efendimiz Muhammed'e salât ve selam eyle ey Allah'ım. Azameti nihayet derecede olan Allah'ın Celle Celalühü buyurdugu "Mallar ve evlatlar dünya hayatının süsüdür. Baki kalacak salih ameller ise Rabbinin katında sevap olarak da, ümit olarak da daha hayırlıdır." Kehf 46 ayeti ile dünya zevklerini terk edip az şeyle yetinerek, ibadete ve uhrevi işlere yönelenleri müjdeleyen EfendimizMuhammed'e salât ve selam eyle ey Allah'ım. Azameti nihayet derecede olan Allah'ın Celle Celalühü buyurdugu "Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz, iyiliği emreder kötülükten men edersiniz." Âli İmran110 ayeti ile kendi ümmetine mensup olanları müjdeleyen Efendimiz Muhammed'e salât ve selam eyle ey Allah'ım. Azameti nihayet derecede olan Allah'ın Celle Celalühü buyurduğu "Ssonra biz o kitabı kullarımızdan seçtiğimiz kimselere Muhammed'in ümmetine miras olarak verdik. Onlardan kendilerine zulmedenler vardır. Onlardan ortada olanlar vardır. Yine onlardan Allah'ın izniyle hayırlı işlerde öne geçenler vardır, işte bu büyük lütuftur.” Fatır 32 ayetleri ile seçilmiş kimseleri müjdeleyen Efendimiz Muhammed'e salât ve selam eyle ey Allah'ım. Azameti nihayet derecede olan Allah'ın Celle Celalühü buyurduğu “De ki ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü o çok bağışlayandır, çok merhamet edendir." Zümer 53 ayeti ile günah işleyenleri günahların af olunabileceğini müjdeleyen Efendimiz Muhammed'e salât ve selam eyle ey Allah'ım. Azameti nihayet derecede olan Allah'ın Celle Celalühü buyurduğu "Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah’tan mağfiret dilerse, Allah’ı çok yarlığayıcı ve esirgeyici bulur.” Nisa 110 ayeti ile bağışlama dileyenleri müjdeleyen Efendimiz Muhammed'e salât ve selam eyle ey Allah'ım. Azameti nihayet derecede olan Allah'ın Celle Celalühü buyurduğu “Şüphesiz kendileri için tarafımızdan en güzel mükâfat hazırlanmış olanlar var ya, işte bunlar cehennemden uzaklaştırılmışlardır. Onlar cehennemin hışırtısını bile duymazlar. Canlarının istediği nimetler içerisinde ebedi olarak kalırlar. En büyük korku bile onları tasalandırmaz ve melekler onları “işte bu size vaat edilen mutlu gününüzdür” diyerek karşılarlar.” Enbiya 101-103 ayetleri ileAllah'a Celle Celalühü yakın olanları müjdeleyen Efendimiz Muhammed'e salât ve selam eyle ey Allah'ım. Azameti nihayet derecede olan Allah'ın Celle Celalühü buyurduğu “Şüphesiz Müslüman erkeklerle Müslüman kadınlar, mümin erkeklerle mümin kadınlar, itaatkâr erkeklerle itaatkâr kadınlar, doğru erkeklerle doğru kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, Allah'a derinden saygı duyan erkeklerle Allah'a derin saygı duyan kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, namuslarını koruyan erkeklerle namuslarını koruyan kadınlar, Allah'ı çokça anan erkeklerle çokça anan kadınlar var ya, işte onlar için Allah bağışlanma ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” Ahzab 35 "İnsanlar için ancak çalıştığı vardır. Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir. Sonra çalışmasının karşılığı ona tastamam verilecektir." Necm 39-41ayetleri ile iman edenleri müjdeleyen Efendimiz Muhammed'e salât ve selam eyle ey Allah'ım. Allah'ım! Efendimiz Muhammed'e gönüllerin açılmasına, işlerin kolaylaşmasına, perdelerin açılmasına sebep olan salât ile salat eyle. Hesap ve ceza gününe dek devam eden selam ile çokça selam eyle ey Allah'ım. “Bunların oradaki duaları, "seni eksikliklerden uzak tutarız Allah'ım, aralarındaki esenlik dilekleri selam, dualarının sonu ise hamd alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur” sözleridir. ” Yunus 10

ve rahmeti vesiat külle şeyin